Bu haftaki buluşmamızın başlığından da anlayacağınız üzere iklim değişikliğinin artık hayatımızın her alanına olumsuz etkilerini değerlendirdiğimiz yazılarımızı bir seri haline getirdik. Keşke getiremeseydik… Keşke bir yazı dizisi oluşturamayacak kadar az argümanımız olsaydı elimizde. Ama değil. Her gün yeni bir küresel sıcaklık rekoruyla uyandığımız tarihin en sıcak Temmuz ayını geride bırakırken siz bu yazıyı okuduğunuz sıralarda ülkemiz, yaz mevsiminin en sıcak ve boğucu günlerine verilen Arapça kökenli ismiyle eyyam-ı bahur sıcaklarına merhaba demiş olacak.
İklim giderek çok daha büyük bir hızla değişiyor. Sıcaklıkların uzun dönemli ortalamaların üzerinde seyretmesi başta insanlar olmak üzere tüm canlıların yaşam alanlarının tehdit altına girmesine, beslenme ihtiyacının giderilmesinin risk altına girmesine, temiz gıdayla birlikte temiz suya erişimin de tehlikede olmasına sebep oluyor. Bu haftaki buluşmamızın bu dizinin dördüncü yazısı. Sanıyorum ki sonuncusu da olmayacak. İklim değişikliğinin olumsuz etkilerini değerlendirdiğimiz daha önceki buluşmalarımıza dair kısa bir hatırlatma yapalım. Sıcaklıkların tarım arazilerini vurması ve kuraklık riskiyle beraber gıda güvenliği de tehlikeye giriyor. Toplam nüfusun %10’unun açlık sorunuyla mücadele ettiği günümüz dünyasında temiz gıdaya erişimin zorlanması aynı zamanda ekonomik sonuçları da beraberinde getiriyor. Öyle ki, sıcaklıkların ortalamadan yukarı yönlü 1 derecelik sapması gıda fiyatlarında ortalama %7,4’lük artışı beraberinde getiriyor. Son 50 yılda küresel ısınmanın asli sebebi olan sera gazı emisyonları %70 arttı ve maalesef sera gazlarından birisi olan karbondioksit artık içme suyumuza karışmış durumda. İnsanlığın kullandığı içme suyu son 50 yıllık dönem için salınan karbondioksitin %40’ı emmiş durumda. Bu durum, günümüzde her dört kişiden birinin temiz suya erişiminin olmadığı günümüz dünyasında önümüzdeki dönemde suyla ilgili risklerin çok daha artacağının bir göstergesi. Yine son 50 yıllık dönemde kıyı ve sulak alanların %50’si yok oldu. Hiç şüphesiz bu durum insanların olduğu kadar dünya üzerinde yaşayan diğer canlıların da yaşam alanlarının tehdit altına girmesi demek.
İklim değişikliğinin olumsuz sonuçları hayatımızın her alanında diyerek söze başladık. Yukarıda bahsini geçirdiğimiz ve her biri hayati öneme sahip olumsuzlukların yanında iklim değişikliğinin ekonomiye doğrudan ve dolaylı etkileri de hiç yadsınabilecek gibi değil. Yapılan bir araştırma gidişatın böyle sürmesi halinde 2030 yılının sonuna kadar iklim değişikliğinin küresel ekonomiye olan kümülatif zararının 25 trilyon doların üzerine çıkabileceğini ortaya koyuyordu. Yine iklim değişikliğine bağlı olarak deniz taşımacılığının geliştiği Ren Nehri’ndeki su seviyesinin düşmesi de bölgede yapılan ticaretin yavaşlamasına sebep oldu. Su seviyesindeki 10 santimetrelik azalışın gemi başına 100 ton daha az yük taşınmasına sebep olduğu açıklanırken bu durumun sürmesi halinde bölgenin ticaret hacmindeki daralmanın dünyanın kalan kısmına da etki edeceğinin altı çizildi. Sadece Ren Nehri’nden geçen 9 bine yakın geminin yeniden onarımının 100 milyar dolara mal olabileceği belirtiliyor. Tabii ki bu sadece bölgesel bir etki. Bir de küresel ticaret yollarının değişmek zorunda olduğu bir senaryoyu düşünelim… (Bu noktada şunu da belirtmekte fayda var: iklim değişikliğinden olumsuz etkilenmeye başlayan dünya ticareti aslında dönüşmeyi başaramadığı her yeni gün iklim değişikliğinin tetikleyicileri arasında kendisine yer buluyor. Bu durumu başka bir buluşmamızda değerlendirmek üzere bir kenara koyalım.)
İklim değişikliği maalesef dört bir koldan dünyamızı ve insanlığı etkisi altına almış durumda. İklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle yüzleşmekten daha üzücü bir şey ise etkileri bunca önemli ve doğrudan olan bir kavram ile mücadelemizin bu kadar yüzeysel olması. Adım atmakta gecikmemizin bize sonuçlarının çok ağır olacağı günlerden geçerken adım atmakta gecikmek insanı kahrediyor.
Sağlıklı ve güzel bir hafta dileklerimle…
Bu yazı 2 Ağustos 2023 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.

