12 günün sonunda insanın kendi yatağında uyuması gibi yok. Katedilen onca yolda çalışmaktan yorulan bir zihin, aslında en geri hatıraları da unutmayan, küçük şeyleri dün gibi aklında tutan o zihnin acısını çeken, sokakları durmadan arşınlayan ayaklar ve en sonunda kendi şehrine dönen bir benlik. Bugün 13. gün; ‘hoşbulduk’.
Geride kalan 12 gün boyunca sadece anları değil kilometreleri de sayma imkanım oldu. Toplamda 4 ülke, 5 şehir ve alınan tam tamına 29.828 kilometre yol. “Öğle kahvesini Milano’da içip de akşam yemeğini Paris’te yemek” kulağa harika gelse de insan kafasındaki seslerden bir türlü kaçamıyor. Ey sevgili zihnim! Neden böyle yapıyorsun? Neden uykuda dahi beni bir an olsun rahat bırakmıyorsun ki?
Oğuzcuğum Atay’ın Oyunlarla Yaşayanlar‘da da dediği gibi “kahramanlar oyunlarını ve kaderlerini yalnız yaşarlar”. Etrafta, aslında bir oyundan ibaret olan hayatı yaşayanların görüldüğü, biraz imrenme biraz da acıma ile atılan bir gülümsemeden sonra ellerin cebe sokulup sokakların tadının yalnız çıkarıldığı günleri geride bıraktık. Dünyanın öbür ucuna da gitse bizde başlayan bizde sona eriyor.
Ahmet Ümit Bab-ı Esrar’da ne de güzel anlatmış bizde başlayanın bizde sona erdiğini:
Hoşgeldin ne güzel kelime. Sizin gelişinizden, sizin artık yanlarında oluşunuzdan duydukları mutluluğu anlatan tek bir kelime. Kısacık ama sıcacık… Bir çırpıda kolayca söylenebilecek kadar kısa ve duyduğunuzda karşınızdakilerin o mutluluğunu içinizde hissettirecek kadar sıcak.
Peki bütün bunlara rağmen zihnim neden oyunsuz bırakmıyor beni? Yoksa yeni ıstırap siparişleri mi almıştık?
Ezcümle, hoşbulduk.