Yazmayı ne kadar çok sevdiğimi bilirsin sayın okuyucu. Bu satırlardaki onlarca buluşmamızda her türlü duyguyu, zihnimden geçenleri seninle paylaşma imkanı buldum. Ama kalemini kağıtla buluşturmayı bu kadar çok seven bir adamın bile sözcüklerinin birbirine dolandığı anlar oluyormuş. Bugün 13 Aralık. Sevgili Oğuzcuğum Atay’ın çok düşünüp, o kadar çok düşünüp de beynine yenik düştüğünün üzerinden 39 yıl geçti.
Bir adam düşün ki sayın okuyucu, bir aralık buradayım, bu aralık yokum diyip kendi deyimiyle yabancılarla dolu, bize yabancı olanlarla dolu, uçsuz bucaksız bir denize benzeyen bu hayattan sessiz sedasız çekip gitsin. Bir adam düşünün ki, bir misafirlik akşamında, izin isteyerek gittiği banyoda kendisini merak eden dostlarına “sevinmeyin, daha ölmedim” dedikten kısa bir süre sonra hayata veda etsin. Sevinme sayın okuyucu, daha ölmedi.
Hayatın her anında karşılabileceğimiz sahte sevicileri bir yana dursun, satırlarına kitaplığımın en nadide köşesinde yer verdiğim adamın yazdıklarında kaybolmak ancak kaybolurken de aslında bir o kadar kendini bulmak ne keyifli bir şey, bilir misin hiç sayın okuyucu? Hatırlıyorum. Yağmurlu bir ilkbahar gününde, o çok sevdiğim Eymir Gölü’ne hakim bir yerde park ettiğim arabamın içinde, sıcaklığı henüz geçmemiş kahvemi yudumlarken dalıp gittiğim satırlarını hatırlıyorum Oğuzcuğum Atay’ın. İnsanın hiç bitmesini istemediği anlar vardır ya….
Bazen düşünüyorum da, onunla kendisi bu dünyayı terk ettikten sonra tanışmış olmanın haklı üzüntüsünü yaşıyorum. Bu hayattan, bundan kırkı aşkın yıl önce dahi, hiç tanışmadığı kimselerin zihnini okuyup da sesi olabilen böyle bir adamın varlığının geçip gitmiş olması, mutluluğu da mutsuzluğu da aynı anda yaşatıyor bünyeye. Mutlu oluyor insan, seni senin gibi anlatan birileri var oldu bu yeryüzü üzerinde diye. Mutsuz oluyor insan, böylesine birisi bu kadar erken veda etti diye.
Ben de sayın okuyucu ile beraber hayatımı büyük meseleler yüzünden harcamış olmayı isterdim Oğuzcuğum Atay. Ben de küçük dertler yüzünden yıpranıp gitmek istemezdim. Ama gel gör ki, büyük kalpler nedense çok zayıf oluyor gerçekten de. Herkesin bildiği gibi üstad, oyunları fazla büyütüp gereğinden çok ciddiye alıyoruz. Çünkü biliyorsun ki üstad, oyunlar bizim için bir ölüm kalım meselesi.
Ve hala üstad, oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor, hiç anlamıyorum.
Oğuzcuğum Atay Korkuyu Beklerken’de şöyle seslenmiş bize:
Bu hikâyemi, ekspres ya da posta treni artık geçmediği halde, bir yolunu bularak okuyucularıma iletebilsem bile, nerede bulunduğumu nasıl anlatacağım? Bu sorun da beni düşündürüyor. Ama gene de ona yazmak, hep onun için yazmak, ona durmadan anlatmak, nerede olduğumu bildirmek istiyorum.
Ben buradayım sevgili okuyucum, sen neredesin acaba?
Ben de buradayım Oğuzcuğum Atay, ben de buradayım.