örgü.

Pazar sabahları… Koskoca bir haftanın en keyifli zamanları arasında başa oynar. Bir süredir sabah sessizliğinin tadını çıkarıyorum, bunun için kendime fırsat yaratıyorum. Mevsimler değişse de kararlıyım, pazar sabahı erken uyananlar kulübünden ayrılmamaya. Mevsim kışa dönüyor, sessizliğin tadı soğuğun tadına karışıyor. Soğuğun tadını çıkarıyorum, buz gibi soğuğun. Gökyüzünün berrak maviliğinin, ağaç dallarında asılı kalan kar tanelerinin. Dışarıya bakan bir pencereden hayatı izliyorum sayın okuyucu. Yazmak dışarıya bakan bir pencere , yazmak bir örgü adeta.

Goethe der ki: “Ormanda yürüyordum, öylesine ve kendimce. Ve hiçbir şey aramamak, işte buydu niyetim.”  Doğayla her buluştuğumda bütün niyetim, herhangi bir yerde, berrak gökyüzünde asılı kalan güneş ile ısınmak oluyor. Bazen bulutların arasından sızan ışığı izlemek, bazen de adeta bir kovalama oynayan rüzgar ile bulutları seyretmek. Anıları sevmek lazım sayın okuyucu, an’ları da. Ve onları yazmak da gerek, bir kahve yudumlama zamanı kadar sürede.

Kuşkusuz eli kalem tutan bir insanoğlunun, hiçbir zaman, hiçbir kanıta ihtiyacı yoktur. Yazıkları bazen yaşadıkları ile örtüşür, bazen hayal ettikleri ile. Bazen de ikisiyle.

Burada, yaşamla örtüşen sözcüklerle karşı karşıyayız sayın okuyucu.

Mevsimler değişiyor. Ama bunlar Vivaldi’ninkiler gibi değil sayın okuyucu, çoğunlukla insanın içini ısıtmıyor, bünyeyi dinlendirmiyor. Yaşıyor insan, anlamlandırdığı nefeslerine de yaşam diyor.  Yaşam iç içe geçen bir el örgüsü gibi: renk renk motifler, farklı farklı desenler. Hangi motif, hangi renk, hangi desen nerede başlıyor da nerede sona eriyor, çıkaramıyorsun. Yaşam iç içe geçen bir örgü gibi, koskocaman bir yaşam.

Gün ışığını avuçlarına sığdırdığın sabahlar vardır ya hani sayın okuyucu, kar tanelerinin ağaçların arasından akıp gittiği. Yüksek ağaçların arasından süzülen güneşin karları yaktığı, içini ısıttığı. Uyuyan insanların seslerini duyarsın. Saat sesi duyarsın. Kolundaki saatin sesini duyacak kadar sessizliği hissedersin. Hissedersin, dinlersin; bir nevi sessiz bir sabahın seslerini.

Ormanda yürüyorum sayın okuyucu, öylesine ve kendimce. Ve bütün niyetim hiçbir  şey aramadan, öylesine yürüyerek; yaşamı örmek. Kulağımda da Vivaldi’nin Dört Mevsim’i.

Kapanışı da Tezer Özlü yapsın: “Bu örülen örgü, yani diğer bir deyişle yaşam, sizin sırtınızda da olabilir, başkasının sırtında da.”


orgu

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s