Bu haftaki buluşmamızın başlığı kulağa bir zamanların siyasi bir söylemini getirse de beraber çıktığımız yolun en başında da söylediğimiz gibi ekonomi ile ilgili konuları bu satırlarda sizlerle paylaşıyorum. Bu haftaki konumuz da değişen dünya düzeninde gündemdeki yerini iyiden iyiye sağlamlaştıran Sanayi (ya da Endüstri) 4.0 Devrimi. Bazı değerli okuyucularımızın zihninde bir şeyler canlanmış durumdayken bazı değerli okuyucularımızın ise “nedir bu Sanayi 4.0” dediklerini duyuyor gibiyim. İzninizle paylaşayım.
1700lü yılların sonunda su ve buhar enerjili mekanik üretim tesislerinin ortaya çıkışıyla başlayan sanayi devrimi yolculuğu zaman içerisinde seri üretimin yaygınlaşması ve bilgi teknolojilerinin kullanımının artmasıyla sırasıyla ikinci ve üçüncü fazlarını gerçekleştirmiş, dördüncü sanayi devrimi aşaması ise üretim aşamalarının daha düşük maliyetli, az enerji harcayan, az ısı üreten ancak bir o kadar da güvenli donanımlar, işletim sistemleri ve yazılımlar ile donatılması olarak karşımıza çıkmaktadır. Üretim süreçlerinde siber-fiziksel sistemlerin kullanımı ile bireyden bağımsız kendilerini koordine ve optimize eden akıllı fabrikaların dâhil olması ile Sanayi 4.0 Devrimi’nin başarılı olduğu varsayımında üretim süresinin, maliyetlerin ve üretim için ihtiyaç duyulan enerji miktarının azaltılması; üretim miktarı ile kalitesinin ise artırılması hedeflenmektedir.
Sanayi 4.0 Devrimi’nin ayrıntıları birçok akademik çalışmaya ve politika metnine konu oluyor ancak bu hafta bu satırlarda sizlerle paylaşmak istediğim husus ise üretimi bambaşka bir yere taşıyacak olan bu buluşların, yeni tasarımların, yeni uygulamaların koruma altına alınması ve bu bağlamda ülkelerin fikri mülkiyet haklarının korunması konusundaki performansları olacak. Geride bırakmak üzere olduğumuz haftada 26 Nisan günü Dünya Fikri Mülkiyet Hakkı günü olarak kutlandı ve Dünya Fikri Mülkiyet Örgütü (WIPO) ülkelerin uzun dönemli patent istatistiklerini bizlerle paylaştı. Siz değerli okuyucularımız için bu verileri derlediğimde karşımıza çarpıcı sonuçlar çıktı.
Bundan 32 sene önce, 1985 yılında, dünya genelinde yapılan toplam patent başvurusu 922 bin adet olarak gerçekleşirken bu sayı 2015 sonu itibarıyla 2,9 milyona yükselmiştir. 1985 yılında toplam patent başvurularının yarısı Japonya ve Sovyet Rusya tarafından yapılırken günümüz dünyasında bu iki ülke yerlerini Çin ve ABD’ye kaptırmıştır. 1985 yılında yapılan 1000 patent başvurusunun yalnızca 9’unun yapıldığı Çin Halk Cumhuriyeti, aradan geçen 30 yılda, 2015 yılı sonu itibarıyla, her 1000 patent başvurusunun 381’ini yapan bir ülke konumuna yükselmiştir. Aşağıdaki şekilde seçilmiş ülkelerin dünyadaki toplam patent başvurularından aldıkları pay var ve keskin bir şekilde artış gösteren bordo çizgi ise Çin’e ait.
Şekil 1: Seçilmiş Ülkelerin Toplam Patent Başvurularının Payı

Çin’in patent konusundaki dikkat çekici performansı bununla da sınırlı değil: Çin Fikri Mülkiyet Hakları Müdürlüğü’nün paylaştığı verilere göre Çin’de 2016 yılında yapılan uluslararası patent başvurusu sayısı bir önceki yıla göre %45 oranında artış gösterdi. Yerli patent sayısında da 1 milyon eşiğini geçen Çin’de geçmişe göre fikri mülkiyet hakkı ve bu hakkın korunması konusundaki çalışmalar dikkat çekici.
Türk Patent ve Marka Kurumu’nun (TPMK) istatistiklerine göre ise toplam patent başvurularımız 2002 yılına kıyasla 8 kat artmış durumda. Şüphesiz bu ülkemizde fikri mülkiyet haklarının gelişimi açısından önem arz ediyor ancak başlığımızda da dediğimiz gibi yetmez. Toplam patent başvuruları konusunda dünya genelinde aldığımız payı göz önüne aldığımızda rakiplerimizle giderek çetinleşen rekabet ortamında daha yırtıcı bir rol üstlenmemiz gerekiyor.
Ülkemizde yapılan her 100 yerli patent başvurusunun 48’i İstanbul’dan yapılıyor. 2016 yılında yapılan toplam 6.445 yerli patent başvurusunun 3.096’sı İstanbul’dan yapılırken İstanbul’u sırasıyla Ankara, Bursa, İzmir ve Kocaeli izliyor. İlk 5 ilimizin toplam yerli patent başvuruları içerisindeki payı ise %75.
Şekil 2: 2016 Yılında Ülkemizde Yapılan Toplam Yerli Patent Başvurularının İllere Göre Dağılımı

Dünya yeni bir yol ayrımında. Dördüncü aşamasına evrilen sanayi devrimi bu sefer makineler arası iletişim çağına, siber fiziksel sistemlere geçişe işaret ediyor. Sanayi 4.0 Devrimi’ni doğru anlayıp gerektirdiklerini yerine getirerek gelişmiş ekonomiler arasında yerimizi almamız; üretimimizde yüksek teknolojiyi daha fazla yaygınlaştırmamız ve bu doğrultuda ortaya çıkan yeni fikirleri de etkin bir şekilde koruma altına almamız, hedeflerimize ulaşmamız için arşınlamamız gereken yolda büyük önem arz ediyor. Rekabet gücü kazanma ve yarışta öne geçme fırsatı Sanayi 4.0 Devrimi’ni doğru anlayanların; unutmayalım ki bu devrime uyum sağlayamayan gelecek dönemin kaybedenlerinden olacak.
Bahar kendini iyiden iyiye hissettiriyor. Hepinize huzurlu ve bahar kokulu günler diliyorum.
Güzel bir hafta olsun.
Bu yazı 28 Nisan 2017 tarihinde HaberAnkara‘da yayınlanmıştır.