Çok sevdiğim, bir süredir görüşemediğim ama eminim ki görüştüğümüz anda geçen onca zamana inat kaldığımız yerden devam edeceğimiz bir dostumun kullandığı bir kalıp idi ‘zihnimin bana oynadığı oyunlar’. Kendisinin haberi olmadan aslında sürekli takip ettiğim blogunda yazanları okurken, okuduklarımı yaşamak konusunda bu kadar başarılı olacağımı tahmin etmezdim. Zihnim bana oyunlar oynamaktan hiç çekinmiyor.
Geride bıraktığımız hafta ‘yine’ az uyku ile geçti. Arkadaşlarımdan az uyumamın matah bir şey olduğu, nasıl başardığımı onlara da öğretmem gerektiğini anlatan cümleler duyar(d)ım. Ama genelde bu cümleleri kurduklarının üzerinden çok geçmeden kendilerini uykuda bulurlar. Biz ise gününü koşuşturmaktan gereğince yaşayamadığımız günün bari gecesinde hayatımıza dönebilelim diye gece uykularını bir kenara bırakırız. Bir insan neredeyse 20 saat zihninde konuşur mu? Bir insan artık vücudunun dayanmadığı zamanlarda gidip yerine yatmak yerine (bunu da söyleyince bir anne sözü olan ‘kalk yerine yat’ cümlesi geldi aklıma) çalışma masasında uyuyabilir mi? Olamaz mı? Olabilir.
Hiç stop etmeyen bir otomobil motoru gibi hiç durmayan bir zihin de bünyeme oyunlar oynamaktan hiç çekinmiyor. Kimi yüzleri geçmişimde bırakmaya çalışıyorum. Lakin Placebo’nun çok sevdiğim, pek anlamlı bir şarkısı olan I Know’da söylediği gibi siz ne kadar hızlı koşarsanız geçmişiniz de bir o kadar peşinizi bırakmazmış. Gün içerisinde gördüğüm yüzleri geçmişimde bıraktığım yüzlere benzetiyorum. Ben kaçmaya çalıştıkça geçmişim zihnimle bir olup bana oyunlar oynuyor.
Bir Mart Ankara’sında yağmur yine hiç durmadan yağıyor bugün. Bu yazıya başlığını da veren binlerce damla yine yeryüzüyle buluşuyor bugün. Benim de bir bölümünü yazacağım ve önümüzdeki aylarda çıkacak olan kitabımızın üzerinde çalışırken bir yandan da cam kenarında konuşlanmanın verdiği şans ile yere düşen binlerce su damlasını izlemeye çalıştım gün içerisinde. Sessizce görevini yerine getirerek birçok şeyi silen yağmur bugün de görevinin başında.
‘Ölünce nasılsa uyuyacağız’ diye dinlendirmekten geri durduğumuz zihnimiz giderek daha karmaşıklaşıyor, giderek daha karmaşık oyunlar hazırlıyor bana sunmak için. Burayı takip eden sayın okuyucuların artık malumu Oğuz Atay sevgim. Bu yazıyı da çok sevdiğim Oğuz Atay satırları ile sonlandıralım. Oğuzcuğum Atay Korkuyu Beklerken‘de der ki; “Şimdi bu çeşit edebiyat üstelik bir hüner sayılıyormuş. … M.C.’nin zaten karışık olan düşünce düzeni daha da karışacaktı.”
Oğuz Atay Korkuyu Beklerken’i yazarken takvimler 1975’i gösteriyordu. Bilin bakalım, yukarıdaki alıntıdaki M.C. kim?