Yenilik Şart

Geçtiğimiz haftadan bu yana geçen sürede, sizlerle paylaşmak istediğim bir konu üzerinde kafa yoruyordum ancak dün karşıma çıkan bir haber bugün bu köşenin konusunu ele geçirdi. Haberde şöyle diyordu: “Dünyanın en büyük ikinci ekonomisi Çin, yüksek teknoloji ve altyapı çalışmalarına 927 milyar dolarlık yatırım yapacak. Çin’den yapılan açıklamaya göre, Çin’in bu yılsonuna kadar yüksek teknoloji araştırma ve geliştirmesine ek olarak sabit varlıklar, su kaynaklarını koruma projeleri ve demiryolu gibi altyapı geliştirmelerine yapacağı toplam yatırımlar 6 trilyon yuan (yaklaşık 927 milyar dolar) olacak. (Dünya Gazetesi, Çin’den 927 Milyar Dolarlık Yatırım)

Belki birçoğunuz da bu haberi gördü; bazılarınız önemsemeden geçti, bazılarınız ise hayret etti. Ama haberi ayrıntılı olarak inceleyip de üzerine düşündüğümüz zaman giderek küreselleşen dünyamızda günümüz ekonomilerinin niye birbirlerinden ayrıştığının nedenini bulmak çok da zor olmuyor. Çin’in bir yıl içerisinde yüksek teknoloji ve altyapı çalışmalarına ayıracağı 927 milyar dolarlık kaynaktan bahsediyoruz. Tam bu noktada bir hatırlatma yapmakta fayda var: Geçen hafta içerisinde TÜİK’in açıkladığı verilere göre 2015 yılının tamamında toplam üretimimizin karşılığı 720 milyar dolar olarak hesaplandı. Çin’in bir yıl için yüksek teknoloji ve altyapı çalışmalarına ayırdığı kaynaktan 207 milyar kadar az.

Şüphesiz, birkaç saniye önce okuduğunuz satırlardan sonra bazılarınızın zihninden “Dediğin de laf mı yahu! Çin ekonomisi derya deniz, bu tarz çalışmalara ayırdığı kaynak da tabi ki büyük olacak” cümlesi geçti. Haklısınız da. Reuters’ın verilerine göre 2015 yılında Çin’in toplam üretimi 8,8 trilyon dolar olarak hesaplandı. Karşımızda her ne kadar son 25 yılın en düşük seviyesinde büyüyen bir ekonomi olsa da Çin hala %6,9 büyüme oranıyla dünyanın en hızlı büyüyen ekonomilerinin başında geliyor. Ve yalnızca 2016 yılı için ayrılan 927 milyar dolarlık kaynak, 2015 milli gelirinin yaklaşık %1,1’ine denk geliyor.

Bu bir yıllık kaynak ayrımı. Peki, uzun dönemde araştırma-geliştirme, yüksek teknolojiyi etkinleştirme çalışmalarına ayrılan kaynaklara bir bakarsak sonuç ne olur? İsterseniz ilk önce ülkemiz ile başlayalım. TÜİK’in bizlerle paylaştığı bilgilere göre 2003 yılında  %0,5’ düzeyinde olan AR-GE harcamalarının toplam gelirimize oranını 2014 yılı sonu itibarıyla %1,01 düzeyine yükseltmeyi başardık. Cari fiyatlarla da Türkiye’de gayrisafi yurtiçi AR-GE harcaması 2014 yılında bir önceki yıla göre %19 oranında artarak 17,6 milyon TL olarak gerçekleşti.

Grafik 1: Yıllara göre Ülkemizde AR-GE Harcamalarının Toplam Gelire Oranı

Grafik1
Kaynak: TÜİK

İçeriye baktığımızda başarılı bir grafik ile karşı karşıyayız ancak kafamızı pencereden dışarıya uzattığımızda durumun ne olduğunu incelemeyi de unutmamakta fayda var. Geride bıraktığımız yılda İktisat ve Toplum Dergisi’nin 62. sayısında “Kendime Yeni Bir Ben Lazım” başlıklı yazımda ülkelerin AR-GE harcamalarına ayırdığı kaynakları karşılaştıran bir bölümü okuyucular ile paylaşmıştım (Kendime Yeni Bir Ben Lazım).

Yapılan hesaplamalar sonucunda, AR-GE harcamalarının toplam gelir içerisindeki payı sıralamasında İsrail %4,2 ile ilk sırayı alırken Güney Kore %4,15’lik pay ile Japonya ise %3,5’lik pay ile İsrail’i izleyen ülkeler olmuştur. Ülkemiz 2014 yılında gerçekleşen %1,01’lik pay ile Almanya, Avusturya, Danimarka gibi ülkelerin gerisinde kalırken Hindistan, Arjantin, Meksika gibi ülkelerin ise önüne geçmiştir.

Grafik 2: 2015 Küresel İnovasyon Endeksi’nde Seçilmiş Ülkelerin AR-GE Harcamaları/GSYH Oranları

Grafik2
Kaynak: Duman, 2015.

Şüphe yok ki, rekabetin giderek kızıştığı ve üretilen, ihraç edilen ürünlerin niteliğinin çok önemli bir hale geldiği günümüz ekonomik yapısında yüksek teknolojiyi geliştirici, araştırma-geliştirme faaliyetlerini destekleyici ve ekonomiye katma değer sağlayan politikaların geçici olmaktan ziyade kalıcı bir kültür olarak tasarlanması ve uygulamaya konulması büyük önem arz etmektedir. Hatırlatmakta fayda var, 1990’da aynı kişi başına gelir düzeyine sahip olduğumuz Polonya’nın bugün kişi başına gelirde bizden daha üstte yer almasının en büyük nedenlerinden birisi %10’un üzerinde seyreden yüksek teknoloji ihracatı payı olarak değerlendirilebilir.

Toparlamak gerekirse, Çin’in hele ki giderek belirsizleşen bir dönemde yüksek teknoloji ve altyapı çalışmalarına diğer ülkeleri kıskandırabilecek boyutlarda kaynak ayırması, aslında her dönemde yüksek teknolojinin ve etkin altyapının ilerleyen dönemlerde geri dönüşünün çarpan etkisiyle olacağı birer kavram olduklarının unutulmaması gerektiğinin bir göstergesi; gözden kaçırmamak lazım.

Tüm okuyucularımıza baharın tadını çıkarabilecekleri güzel bir hafta sonu diliyorum.

Bu yazı 8 Nisan 2016 tarihinde HaberAnkara‘da yayınlanmıştır.

Öne çıkan görsel: blogs.scientificamerican.com/

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s