Oğuzcuğum Atay’ın bir sözü, yine bir kahve yanında, bir peçeteye döktü bu satırları; yoğun geçen bir cuma gününde terasa çıkıp da ‘nefes’ aldığımda. Okudum, düşündüm, yazdım. Gerçekten de ne ölmek nefessiz kalmak ne de yaşamak safi nefes almak. Maharet gözünü açıp ağladığın ile hayata gözünü yumduğun süreye aslında kocaman bir nefes sığdırabilmek. Ve yaşamak o kocaman nefesi hak edildiği gibi harcamak. Hadi derin bir nefes al sayın okuyucu, yine beraberiz.
Ortalama bir insan (hayatta ortalama bir insan olmayı becerememişimdir bu arada) günde yaklaşık 22.500 kez nefes alırmış. 22.500 kez! Koşturduğumuz, türlü zorluklar ile uğraştığımız, güldüğümüz, ağladığımız uyuduğumuz, kalktığımız bir günde tam tamına 22.500 nefes. Bir haftada 156.380 kez, bir ayda 625.520 kez, bir yılda ise 8 milyon kez alıp veriyoruz bu meredi. Ortalama bir insan ömrü ise ülkemizde 78 yıl. Yani ismine ömür dediğimiz bir göz açıp kapatma süresince yaklaşık 640 milyon kez nefes alıp veriyoruz. Hesaplayan adamlara buradan selam olsun.
Her biri birbirine benziyor mu peki bu 640 milyon tanenin? Bir ilkokul çocuğu edasıyla “Haaaaayyyııııırrrr” dediğini duyar gibiyim sayın okuyucu. Tabi ki de benzemiyor. Bazen an geliyor, o bir makine gibi çalışan vücudun teklemeye başlıyor, 640 milyondan aşağıya düşmeye başlıyoruz, çünkü nefesin kesiliyor. 639 milyon 999 bin 999… 639 milyon 999 bin 998… 639 milyon 999 bin 997… Ta ki kendimize gelip de vücudumuzu toparlayana kadar. Ne anlar ama…
Bazen de kocaman bir nefes alıyorsun, vermek istemiyorsun. O anın şerefine, tüm büyüyü içimde tutayım nefesimle beraber de, büyü bozulmasın istiyorsun. Nefes… Kocaman bir nefes… Gözlerini kapatıyorsun. Tüm havayı içine çekecekmişçesine dolduruyorsun ciğerlerini. Yeni bir hayata başlamanın tam arifesi. Kocaman bir nefes alıyorsun ve oyun başlıyor.
Peki nerede bitiyor bu oyun? Onu hiç kestiremiyorum sayın okuyucu, bilmiyor musun sanki huyumu? Oyun nerede bitiyor, hayat nerede başlıyor hiç bilmiyorum.
Gözlerini kapat da bir nefes al, şöyle sana anlattığım gibi; kocaman, derin. Bir göz, bir de nefes. Dışarıdan baktığında insanın yaşadığını gösteren yegane göstergeler. İç çektikçe daha çok nefes alırsın, kendindeki yetinin farkına varırsın. Üzüldükçe sanki nefes alırsın daha fazla, daha fazla. Hayatın en dinlenesi şarkısı olur nefes. En güzel şarkıları çaldığı da olur onun. Hatırladıkça derin derin nefes aldığın. Bazen de “nefes bile almadan” yaşadığın olur. “Nefes bile almadan” yaptığın şeyler de…
Placebo’nun Centrefolds şarkısını dinle sayın okuyucu. Gör bak; nefes aralıkların kısalacak, nefeslerin derinleşecek. Düşün ki gözlerini kapatmışsın, kocaman bir nefes almışsın ve yeni bir hayata başlamışsın. Kulağında da bu tınılar. Düşündün mü? Güzel değil mi… Çok vakit geçmiş.
Bu satırları okurken (eğer aynı zamanda da koşmuyorsan) yaklaşık 50 kez nefes aldın bile sayın okuyucu. Mühim olan bunları anlamlandırabilmek. Nefes almak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle alıp vereceksin.
Yaşamak bunun adı. “Nefes bile almadan” da olsa ‘yaşadım…” diyebilmek için yaşayacaksın.
Benim de kahvem bitti. Kocaman bir nefes aldım. Oh be, dünya varmış!