Şu kısacık ömrümdeki dönüm noktalarının birçoğunun denk geldiği Aralık aylarından birinde, 2015 yılının 22 Aralık gününde “Fakat Allah kahretsin, insan anlatmak istiyor albayım” diyerek başlamıştım bu yolda yürümeye. “Kelimeler bazı anlamlara gelmiyor” diyerek büyük üstada selam göndererek yazmaya, anlatmaya başlamıştım. O günden bugüne fırsat buldukça yazdım; sen de fırsat buldukça, otobüste, evde, parkta, ders arasında, öğle tatilinde beni okudun sayın okuyucu. Bazen bir kahvenin yanına eşlik ettim, bazen de zihnini ekonomik satırlarla karmakarışık ettim. Ama 22 Aralık’tan bu yana geçen sürede bu seninle yüzüncü buluşmamız oldu; kutlu olsun!
Geçen bunca zamanda her fırsat bulduğumda yazmaya çalıştım dedim ya; çalışma odamdaki çekmecemde ve hatıra kutumda duran toplam sekiz deftere birkaç satır daha eklemek, bunları da seninle paylaşmak isteyerek başladı bu oyun sayın okuyucu. “Hayat, yaşadıklarının yanında biraz da yaşayamadıklarındır” diye bir cümle okumuştum geçenlerde. Buraya yazdıklarım bir ise, yazmadıklarım bin; o çekmecede duranları sen hayal et. Hepsi birer birer zarflanıp kapatılmış gönderilmemiş mektuplar, günlükler, birkaç farklı renkte kaplı defterler, sahnelenmeyi bekleyen senaryolar ve birçoğu…
‘Başımıza bir de burayı çıkardın’ diye hayıflanma sakın ha sayın okuyucu. Fena mı oluyor; karşılıklı birer kahve içerken sohbet etmiş oluyoruz. 22 Aralık’tan bu yana kahvelerimize eşlik eden yazılarımı Kahve Yanı Yazıları‘nda, zihnimizi karmakarışık eden iktisadi sohbetlerimizi de Homo Economicus‘ta toparlamaya çalıştım. Vaktin olduğunda bir göz atarsın.
Kah yıllar öncesine selam ettim, o ‘an’ımı seninle paylaştım; kah yeni bir yaşı kutladım, habersizce. Bazen henüz doğan güneşin aydınlattığı odamda “bugün geri kalan hayatımızın ilk günü” diyerek yapılacaklar listesi çıkardım, bazen bir o kadar da karanlık sabahlara kırgın, sitemkar satırları sığdırdım. Bazen sayılara daldım, ülkemizden binlerce kilometre uzaktaki ülkelerdeki borsalarda neler olduğuna kafa yordum, bazen de bütün bir haftada ekonomide ne olup bittiğini toparlamaya çalıştım. Yine döndüm bir kahve demledim kendime. Bazen hoşbuldum dedim tüm hoşgeldin demeyenlere inat, bazen de binlerce kilometre öteden günaydın dedim sana sayın okuyucu. Hepsi yerli yerinde duruyor.
Dursun da… Söz uçuyor, yazı kalıyor…
Bugün günlerden 16 Haziran, yüz diyoruz seninle beraberce. Yüz derken de zihnimin bana oynadığı oyunlar eşlik ediyor.
Yüzler geliyor aklına insanın, sayın okuyucu, yüzler… Bir sabah uyandığında yüzüne en yakın yüz geliyor. Yarın ne yazacağını bilen bir yazarın hissettiği huzuru veren yüzler geliyor, hemen ardından da korku verenler… Bir karedeki gülümseyen yüzler geliyor aklına, hemen sonrasında da hiç suçu olmayan fotoğraflarda kalan, öylece baktığın yüzler. Bir yaban çiçeği kadar soğuk yüzler de geliyor aklına, zaman geçtikçe seni tekrar gülümseten ve o soğukluğu unutturan yüzler de.
Yüz diyoruz bugün seninle beraber sayın okuyucu. Daha nice söyleyeceğimiz şeylerin, yazacağımız satırların birbirini kovaladığı günlere. Daha nice bazen bir peçete kenarında, bazen bir defter sayfasında, bazen bir gönderilmemiş mektupta buluşacağımız günlere.
Söz bitsin, biz devam edelim. Daha nice yüzlere.