kaçış.

Fırsat bulduğum her yere yazdığım, herkese söylediğim bir sözü paylaşayım seninle sayın okuyucu: “günlük tutmanın en güzel tarafı bir süre sonra onu açıp okumaktır.” Söz uçuyor, yazı kalıyor. O anı ölümsüzleştiriyorsun, tüm duyguların kaleminin mürekkebinden tertemiz bir sayfaya damla damla dökülüyor. İçini döktüğün sayfaların içinde bulunduğu defterin rengi değişiyor. Bazen kırmızı kaplı oluyor o defter, bazen siyah… Yazılanların rengi de benziyor defterin rengine. Bazen kıpkırmızı şeyler yazıyorsun, bazen simsiyah. Ama ne olursa olsun, hissettiğin şey müthiş bir kaçış oluyor. Hayatın tüm rutininden bir kahve arası kadar kaçış. Ne harika!

“Hayat, beni neden yoruyorsun” diye en olmadık şarkılara bile eşlik ederken kendini bulduğunda hayattan kaçma vaktinin geldiğini anlarsın sayın okuyucu. Hayattan kaçmak için yola çıkarsın, dostlarının yanında bulursun kendini ama sayılı gün çabuk geçer. Yine o türlü duyguyu, anıyı içinde yaşadığın odana geri dönersin. Bazen burun kanamaları eşlik eder uykudan uyanmalarına, bazen de hiç ulaşamazsın bile o uykuya. Bir köşeden usul usul çalan müziğine titrek titrek yanan mum ışıkları eşlik eder gece boyu. İçten içe sen de bilsen de bunun boş bir düşünce olduğunu; gün hiç ışımayacak gibi gelir. Tek ihtiyacın biraz sabır ile bu kötü anlardan, bu kötü düşüncelerden kaçmak olur. Tek ihtiyacın biraz olsun kaçış olur, sayın okuyucu.

Sabredersin. Çünkü her şerde bir hayır vardır aslında; sadece sen bilemezsin.

Zaman geçer.

Dakikaların bile geçmediği kapkaranlık gecelerde hiç doğmayacak gibi gelen güneş, aslında sadece bulutların arkasına gizlenmiş meğersem sayın okuyucu. Güneşi kaybetmiş gibi hissediyorsun ama bir bakıyorsun ki aslında o hep oralarda bir yerdeymiş.

Öğreniyorsun.

Öğreniyorsun ki, kışın sebebi aslında hep havadan sudanmış. Her giden bir şey öğretiyor. Güneşin bizim içimizde kışların ise onlarda olduğunu, aslında ortalığı aydınlatanın ta kendimiz olduğunu, güneş bize doğarken bir yerlerde kasvetli havaların sağanakları beslediğini öğretiyor.

Şairin de dediği gibi, geceye yenilmeyen her insana ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş veriliyor. Bulutların arasından göz kırpan, ulaşmak için sabrettiğin o güneş ile elbet bir gün tekrar kavuşuyorsun. Ve fark ediyorsun ki hayat, kendisinden kaçılacak bir şey değil. Aksine bir anının bile kaçırılmayacağı bir şey. Bu sefer hayattan kaçmak için değil de hayatı kaçırmamak için doğuyor ‘kaçış’ların sayın okuyucu.

Hayatı kaçırmamak için çık yola sayın okuyucu. Kaçırma gözlerini ondan, hep içinde olsun. Hatta bakmakla da yetinme, görebilmen de lazım (malum -ebilmek önemli!). Arada bir karanlıkta kalsa da bir yanın, senin tek silahının kendi aydınlığının olduğunu unutma. Başkalarının cinayet gereci gözyaşları olurken sen silahını kaçış için kullan. Saygısızca değil gururla.

Dedim ya, günlük okumanın en güzel tarafı bir süre sonra açıp okumaktır diye. En karanlık gecelerde, bir hayattan ‘kaçış’ hikayesinin yazıldığı sırada, bir otobüs koltuğunda yazdığım satırları; hayatı kaçırmamak için yola çıktığım güneşli bir Ege gününde, bünyeme işleyen püfür püfür yaz rüzgarının eşliğinde okudum.

Meğer sımsıcak bir güneş, tertemiz bir deniz hep bizimmiş; sağanak yağmurlar, şimşekler, rüzgarlar değil.

Ayın 8’i bugün sayın okuyucu. Ve kaçışlar artık hayatı yakalamak için.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s