Özünde tüm insanlar kötüdür sayın okuyucu. Bunu bilerek yaşarsan daha az üzülürsün. Tüm zorluklardan kendini korumak için ördüğün duvarlar, adeta bir koza gibi seni korurken, büyürsün. Güçlenirsin. Korkuların, kaygıların, duyguların yüzünden yarını görememeye başladığın anlarda her şeyini alıp kozana dönersin her seferinde. Ama vakit elbet gelir. Bazen kozanın ipi çekilir, sökülür yol boyu. Bir bakmışsın, sağanak bir yağmurun altında Bursa’da lezzetli bir Türk kahvesi eşliğinde kalemini, kağıdını eline almışsın.
Yıllarca bir Koza örüyoruz etrafımıza sayın okuyucu. Malzemesi de acımız, mutluluğumuz, mecburiyetlerimiz, korkularımız, sorumluluklarımız, bazen olması gerekenden daha fazla gerçekleşen sorumluluklarımız, gerçeklerimiz, kah pembe kah simsiyah yalanlarımız oluyor. Yıllar geçiyor, takvim yaprakları değişiyor; değişmeyen bir şey bizim verdiğimiz emek oluyor.
E ama o kozayı yırtıp da kelebek olma zamanı da günün birinde elbet geliyor. Heyhat! Hadi gel de yırt o yıllardır uğruna ne büyük emekler verdiğin kozayı. Ardında parlak bir güneşin ışıldadığı günler beklediğini öngörsen bile hadi kolaysa gel de yırt o emeklerini. Kelebek olma zamanımız gelse bile kıyamıyoruz emeğimize. Ve hazin son: korkuyoruz ve alışıyoruz güzelliğimizi örten bu kozaya ve yırtıp atamıyoruz kendimizi özgürlüğe.
Aslında nasıl değerlisin sayın okuyucu, bir bilsen. Bir bilsen o değerini, o güzelliğini içinde çürüdüğün kozaya kurban verdiğini; aslında bir hamle yapsan rengarenk kanatların ile tekrar doğacağını bir bilsen. Korkuların, alışkanlıkların, sorumlulukların öyle prangalamış ki seni, bilemiyorsun.
Uçulacak o kadar çok güzel yer var ki sayın okuyucu. Kanat çırpışlarınla beslenecek rüzgarlar, bir gülüşünle beslenecek ruhlar ve koskoca bir dünya var etrafında. Yeter ki o güvenli (!) kozayı yırt, at.
Prangaları yüzünden geleceğini göremeyen insan; geçmişini, hatıralarını, alışkanlıklarını, duygularını yanına alıp kendi kozasına döndü. İçindeyken güvenli ve yaşanabilir olan kozası bir gün kendini çürütmeye başladığında, her şey alev almaya başladı. Önce de kendisi. Kendisinden başlayarak her şeyi ateşe verdi. Sonunda da elinde kalan yokluk oldu.
Elbet bir gün o kozanın yırtılma zamanı geliyor. Ya korkularına yenilip çirkin bir güve oluyorsun sayın okuyucu ya da dışardaki göz kamaştırıcı dünyayı görüp rengarenk bir kelebek gibi yeni rüzgarları besliyorsun kanat çırpışlarınla.
Kelebek kadar ömrümüz var; yaşamak lazım, hemen başlayalım.
Bu yazının başlığına ilham olan Koza Han’dan; bir Ağustos gününde.