Gecenin bir vakti, bir misafirlik dönüşünde babanın kullandığı arabada uyuyakaldığın, arada uyanıp da arabanın tavanındaki belli belirsiz gölgeleri izlediğin, akşam yemeğinden sonra bir heves sokağa çıkabilmek için aile meclisinden izin koparmaya çalıştığın zamanlarda keyif ile özdeşleşen; kışın depo görevi gören balkonlardaki sessizliğin yerini geç saatlere kadar süren çatal kaşık seslerinin aldığı bir mevsim, yaz. Yaklaştığında içinin heyecanla dolduğu, diğer bir adının tatil olduğu, upuzun süren bir mevsim. Her şey gibi yaz da değişiyor sayın okuyucu.
Artık bir nevi büyümek demek yaz. Her geldiğinde istemeye istemeye de olsa koca adam olmak, sorumlulukların giderek artması; bazen kazanmak, bazen kaybetmek. Ama yıl boyu güzel şeyler için savaşmak, ne olursa olsun.
Kazanmak… En yakınlarından gelen darbeler ile tecrübe kazanmak. Kaybetmek… İnsanlara olan inancının, güveninin yerle bir olması.
Yazın her gelişi bir nevi büyümek aslında. Çocukken gördüğün düşlerden uyanıp da düşmek gibi yaz. Hem de ne düşmek!. Büyümek o kadar karmaşık ve zormuş ki sayın okuyucu. Bir yaz sıcağında takım elbisen ile koşturmak yerine annenin hazırladığı yiyecekler ile televizyonun başında çizgi film izlemekten kendinden geçtiğin anları hatırladığında ne kadar zor olduğunu sen de anlarsın.
Ama ne olursa olsun, güneşi görerek uyandığım sabahların tadı bir başka. Zaman hızlı geçiyor, mevsimler hızlı dönüyor. Dönüp geldiğinde bünyende, çok uzun yıllar görmediğin birine rastlayıp da yaşadığın mutluluğu yaşatan mevsimin son günleri de, bitmesin diye duraklayıp da tüm hikayeyi yeniden hatırladığın bir kitabın son sayfalarına benziyor. Bugün yazın son günü.
Bu yaz kendin için ne yaptın sayın okuyucu? Tatile çıkma şansına erişebildin mi mesela? Denizin kenarında, boş boş, hiçbir şey düşünmeden uzanıp da “oh be şu keyfe bak” diye iç geçirdin mi? Nicelikte kısa, nitelikte uzun yaz geceleri kaç kez “seni seviyorum” cümlesine ev sahipliği yaptı? Dostlarına vakit ayırdın mı? Ayırdığın vakitte onlarla hemdert olmayı başarabildin mi? Gerçek anlamda beraber gülüp beraber ağlayabildin mi mesela? Ya da bir külah dondurmaya bütün dünyayı bir kenara itebildin mi?
Nasıl geçti bu yaz sayın okuyucu, dolu dolu geçti der misin? Cevabın hayır olsa da üzülme; yaz geçer, yine gelir.
Her şey gibi, bitince özlenen bir şey yaz mevsimi. Bitmesini hiç istemediğim eşsiz anları misafir eden ama öte yandan da diğer tüm mevsimler gibi hiçbir şeyin ve hiç kimsenin sonsuza dek benimle kalmayacağını anlatan, rüzgarın acı acı esmek yerine çocuksu yüzüne çocuksu tokatlar kondurduğu, dalgaların gülümsercesine kıyıya vurduğu, gecelerine başkalarına emanet etmek gibi bir hataya düşüp de bakmayı unuttuğun yıldızların eşlik ettiği bir mevsim. Saç renklerinin daha açık, ten renklerinin daha bronz, denizin daha sıcak, içeceklerin daha soğuk, müziğin daha yüksek, gecelerin daha uzun olduğu bir mevsim bu. Bir mavi balon mudur bu yaz sayın okuyucu, içi sevda dolu bir yolculuk mudur?
Bugün yazın son günü. Yaz bitti, yüksek sesle söylüyorum bunu kendime. Yazın bittiği her yerde söylenir bugün, geriye de söylenmeyen şeyler kalır. Ama ne demişler; şiirdir söylenir, kadındır gider, yazdır biter.
Varsın, bitsin; yine gelir. Hem de bazen öyle bir güzel gelir ki… Bazen içinin ta içinden birisi, hiç beklemediğin bir yerde, hiç beklemediğin bir yerde karşına çıkar.
Sen yeter ki yaşamayı, hissedebilmeyi unutma.
Yaz geçer, yine gelir. Yaz geçer sayın okuyucu, iyi gelir sözcükler.
