Peki Not Verenlerin Notu Kaç?

Geçen hafta bu saatlerde bu satırlarda buluştuğumuzda bir cuma akşamında, piyasalar kapandıktan sonra gelecek Moody’s kararı da aklımızın bir köşesinde yer edinmişti. Uluslararası kredi derecelendirme alanında ‘üç büyükler’ olarak adlandırılan şirketlerden biri olan Moody’s 21 Eylül’de yaptığı açıklamada “Türk ekonomisinin darbe girişiminden sonra yaşadığı şokun büyük ölçüde kaybolduğunu” ve “Türkiye’nin kredi notuna ilişkin gözden geçirmenin önümüzdeki ay içerisinde tamamlanacağını belirtmişti. Ancak durumlar hiç beklendiği gibi olmadı.

Moody’s geçtiğimiz cuma akşamı yaptığı yazılı açıklamada, Türkiye’nin kredi notunu “Baa3″ten “Ba1″e çekti, not görünümünü “durağan” olarak belirledi. Siz değerli okuyucularımızdan “Bu Baa3, Ba1 falan da ne ola ki” serzenişlerini duyuyor gibiyim. Uzun lafın kısası, ülkemizin kredi notu yatırım yapılabilir ülke statüsünün altına düşürüldü. Hafta boyunca bu karar üzerinde çokça konuşuldu, tartışıldı. Ben de bu satırlarda konu üzerinde birkaç kelam etmek istedim.

Moody’s’in yaptığı yazılı açıklamada not indirimine neden olarak kurumsal güçler ile büyümenin zayıflaması verilirken dış finansman yükümlülüklerine yönelik risklerin artması gösterildi. Buna karşın, ülkemizin büyümeye devam eden büyük ve esnek ekonomisi ile güçlü mali disiplininin ise not görünümünün durağan olarak kalmasını sağladığı ifade edildi.

15 Temmuz gibi birçok ülkenin altından dahi kalkamayacağı nitelikte hain bir darbe girişiminin üzerinden çabuk ve etkin bir şekilde gelmeyi başaran ülkemiz, bunun yanında kesintisiz 27 çeyrektir büyüme başarısı gösteriyor. Moody’s’in 2013 Mayıs’ında kredi notumuzu yatırım yapılabilir ülkeler statüsüne yükselttiği sırada, 2013 yılı ilk çeyreği itibarıyla yüzde 3,1 oranında büyüyen ekonomimiz 2015 yılının sonu itibarıyla yüzde 4 oranında, 2016 yılının ilk çeyreği itibarıyla ise yüzde 3,9 oranında büyümeyi başarmıştır. Geride bıraktığımız 3,5 senede büyüme bileşenleri bir yana dursun, büyüme oranımızda zayıflamanın aksine bir artış söz konusu.

Şekil 1: Ülkemizin Son 10 Yıllık Büyüme Performansı (Kaynak: TÜİK)

şekil1.png

Nitekim, Anadolu Ajansı’nın hazırladığı aşağıdaki bilgi notu da büyüme taraflı zayıflama gerekçesinin aslında çok da temelinin olmadığının bir göstergesi. En güncel veriler dikkate alındığında, Türkiye 28 üyeden oluşan Avrupa Birliği’nde en hızlı büyüme sağlayan ilk dört ülke arasında yer alıyor. Benzer şekilde ülkemiz, gelir büyüklüğü açısından da Avrupa Birliği üyesi 22 ülkeden daha üstün durumda.

Şekil 2: Ülkemizin Son 10 Yıllık Büyüme Performansı (Kaynak: Anadolu Ajansı)

şekil2.jpg

Sayılarla, oranlarla sizleri boğmak istemiyorum ancak izniniz olursa Moody’s’in kredi notumuzu yükselttiği 2013 yılının Mayıs ayına kıyasla ekonomimizin mevcut durumu hakkında birkaç küçük bilgi daha vermek istiyorum. 2012 yılı sonu itibarıyla bütçe açığımızın toplam gelire oranı yüzde 2,1 seviyesinde iken bu oran günümüzde yüzde 1,16’ya kadar gerilemiş durumda. Benzer şekilde, 2013 yılı Mayıs ayında 4,6 yıl olan devlet borçlanma vadesi bugüne gelindiğinde 6,2 yıla kadar uzadı. Diğer bir deyişle, ülkemiz daha uzun vadeli ve daha sağlıklı bir şekilde borçlanmayı başarıyor.

Kredi derecelendirme kuruluşları ülkelerin, şirketlerin ekonomik görünümlerini inceleyip birtakım kararlar vermekte ve bu kararları şirketlerin ve ülkelerin borçlanma maliyetlerini ve yatırım pozisyonlarını doğrudan etkiliyor. Peki şirketlere, ülkelere ‘belli kriterler’ ışığında not veren bu kurumların notu kaç?

Geçmişte yaşadıkları birtakım sıkıntılar Oscar ödüllü filmlere konu olan bu kredi derecelendirme kuruluşlarının kredibilitesi günümüzde sorgulanması gereken konulardan birisi olarak dikkat çekiyor. Türkçe’ye “Büyük Açık” ismiyle çevrilen “The Big Short” filminde konut sektöründe yanlış bir şeyler olduğunu anlayan bir fon yöneticisi, bir kredi derecelendirme kuruluşunun New York’taki merkezine gider ve batık konut kredilerinden oluşan bir sepete neden en yüksek kredi notunu vermeye devam ettiklerini sorar. Kredi derecelendirme kuruluşunda çalışan birisi bu soruya önce yanıt vermek istemese de ısrarlar karşısında en sonunda pes ederek müşterilerini ellerinde tutabilmek için bu  yönteme başvurduklarını itiraf eder. Nitekim, 2007’de ABD’de başlayan ve ardından bütün dünyaya yayılan finansal krizin tetikleyicilerinden birisinin de uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği sağlıklı (!) kararlar olduğu düşünülüyor.

Moody’s’in yapmış olduğu not indirimi, şüphesiz birtakım ekonomik veriler ışığında verilmiş olsa da bu kredi derecelendirme kuruluşlarının hem geçmişteki sicilleri hem de herhangi bir denetim mekanizması ile denetlenmiyor olması not indirim kararının dünyanın sonu olmadığının bir göstergesi. Şüphesiz ki, biz üzerimize düşeni yapıp bizi giderek kızışan yarışta üst sıralara taşıyacak yapısal reformlarımızı bir bir hayata geçirdiğimizde, uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının değerlendirmelerine kulak bile asmayacak duruma geleceğiz. Ki unutmamalıyız ki, tecrübeli yatırımcı sadece kredi notuna güvenmez. Ekonomideki farklı ve çok sayıdaki gösterge, resmi çok daha net bir şekilde gözler önüne serer.

Ekonomide üçüncü çeyreği, sonbaharda ise ilk ayı geride bıraktık. Eylül bitti, sırada yeni başlangıçların ayı olan Ekim var.

Güzel bir hafta geçirmeniz dileğimle…

Bu yazı 30 Eylül 2016 tarihinde HaberAnkara‘da yayınlanmıştır.

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s