Mevsimlerden kış güneşi vakti. Gözünü pencereye çevirdiğinde gördüğün güneşin içini ısıtma hissi ile kafanı uzattığında parmaklarından başlayıp tüm vücudunu ürperten üşüme hissinin birleştiği zamanlar. Bir öğle vakti güneşin bulutların ardına gizlenmeden bizimle buluştuğu son vakitlerini, (eğer beni kandırmadılarsa) Güney Amerika taraflarından geldiğine inandığım kahve çekirdeklerinin taze demlenmiş halleri ve kulaklığımda tınılayan Latin ezgileri ile değerlendirmeye çalışıyorum. Bugünkü yazıya da Latin müziklerinde kullanılan bir enstrüman ismini veriyor. Belki de çalmasını en sevdiğim.
İçinde bulunduğumuz yılın bitmesine 66 gün ve yaklaşık 11 saat var. Geride kalan 299 gün gerçekten ‘bir yıl’ gibi geçti. 2015 yılında öğrendiklerimizi taşıdığımız, yetmezmiş gibi dahasını da üzerine koyduğumuz, farklı bir yıl geride kalıyor. Şükürler olsun ki, her gecenin bir sabahı olur. Victor Hugo’nun da dediği gibi ”En karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrar doğar.” Önümüzde bizi bekleyen 66 gün bizim güneşin tadını çıkarabileceğimiz günlerden olsun sayın okuyucu.
Upuzun gibi geçen bu yılın ilk ayında yolum, şu anda kahvesini yudumladığım kıtaya düşmüştü. Amerika kıtasına bir kez daha merhaba dediğim Ocak ayının son günlerinde bu sefer istikamet kuzeye değil de güneye; güneşin ısıttığı sokaklarda her köşeden ruhu dans ettiren müziklerin duyulduğu, insanların yüzüme gülümseyerek baktığı yerlereydi. 2016 yılının yazını kendi ülkemden önce Şili’de yaşama imkanı bulmuştum. Bu öğle tatilimde de kulaklığımdaki ezgiler ve yudumladığım kahvem ile birlikte gözümü kapattığımda kendimi o güzel palmiyelerin gölgesinde, kokusu burnuma gelen Pasifik’in kıyısında buluyorum.
Bu satırları bir seyahatnameye dönüştürme gibi bir planım yok. İnternette ufak bir araştırma ile zaten sayısız şehir ile ilgili sayısız gezi rehberini okuma şansına sahibiz hepimiz. Ama geride bırakmak üzere olduğumuz yılın henüz Ocak ayında, müzikleri ve danslarındaki kıpırtının ta içine işlediği, kaldırım taşlarını ısıtan yaz güneşinin sıcaklığını ruhumun derinlerinde hissettiğim, her köşesinde elinden tutsan dans etmeye hazır insanların yürüdüğü sokaklarda gezinirken aldığım keyfi seninle paylaşmaya çalışıyorum sayın okuyucu. Belli bir tempo ile, ezginin diğer kısımlarından müthiş bir keyif alarak ve yerinde ufak ufak dans etmekten kendini durduramayarak bir güiro çalmak gibi adeta. Usul usul ama çok keyif alarak!
Her bir köşeden kulağıma çalınan Latin ezgileri, ritmi ne olursa olsun insanın içini kıpır kıpır eden, içini açan müziklerdir. Yavaşı da hızlısı da; anlamadığım sözleri ne anlatırsa anlatsın, insanı olduğu yerden alıp da Güney Amerika kıtasının kıyılarına götüren ezgiler. Reçetelerin en alt satırlarında yer almalı bence her biri. Ve bence herkesin yolu bir gün o sokaklara düşmeli.
Şimdi kendine bir kahve demle ve şöyle fonda usul usul çalan bir Latin şarkısıyla gözlerini kapat sayın okuyucu. Eminim sen de benim yanıma, Pasifik’in kokusunu içine doldurmak için o güzel palmiyenin altına geleceksin. Vamos!
