Vakit geçmiyor, adeta akıp gidiyor. Bugün çalışma masamda oturup da yine dünyayı kurtarırken (!) birden karşımda duran bilgisayar ekranının sağ alt köşesindeki tarihe takıldı gözüm. 31 Ocak 2017. An’ları değer veren anıları sevdiğimi bilirsin sayın okuyucu. İşte aradan koskoca ama aslında kısacık bir yıl geçmiş; geçen sene bu zamanlarda her tarafı yeşil ülkelerin varlığından haberdar olmuştum. Daha önce kuzeyine ayak bastığım kıtanın bu sefer güneyinde, farklı dünyalardaydım. Bir pencere açıp içeriye temiz havayı dolduralı bir sene olmuş. Kutlu olsun.
İnsan bazen şu hayatın , aldığı her nefesin aslında kendisine verilen bir armağan olduğunu unutup adeta bir denklem haline getiriyor hayatını. Birbirine hiç de benzemediğini zannettiği yüzlerin doldurduğu bir hayatı renkli sanıp da aslında bir o kadar da ruhsuz, monoton yaşamayı kendine şiar ediniyor; üstüne bir de bundan şikayetleniyor. Tıpkı kendi kurduğu modeli an gelip de çözemeyen, işin içinden çıkamayan ekonomistler gibi. Yaşam boyunca o yüzler aslında farklı suretlerde sana ardı sıra görünür sayın okuyucu; sadece ne yaşadığın, bir nefese neyi sığdırdığın değişir.
Yaşam boyunca sıralanan an’lara layık oldukları değeri vermek, görünen farklı yüzleri anlamlandırıp da bir armağan olan şu hayatı bu minvalde yaşamak, adeta kutuplara keşfe gitmek gibi. Bir kalbinin olduğunu hatırlayan herkes günün birinde yorgun düşüyor. İşin kötüsü de ne biliyor musun sayın okuyucu? Yorgunluğun, bitkinliğin öyle bir boyut alıyor ki ne bir ses çıkaracak dermanın kalıyor ne de bir şey düşünecek. Her şey sıradanlaşıyor bir gün ne yazık ki; herkes ruhuna misafir olan kötülük meleğine kurban gidiyor.
Neyse ki insanlar tarafından çoğu güzel hissin, duygunun, ‘değer’in, ‘kıymet’in umarsızca harcandığı şu hayatımızda hala ruhunun karanlıklarından arınanlar, kendini kirli bir bilinmeze emanet etmeyenler de var aramızda. Bundan uzunca bir zaman önce bir gece tavana öylece bakarken bir şeyleri anlayacaklara selam etmiştik seninle beraber sayın okuyucu. İşte biz; çoğunlukla kanlara boyanmış, devamlı bir şekilde kirli duyguları düşünür bir vicdana benliğini emanet etmektense bir pencere açıp da temiz havayı içeri davet edenlerden olmaktan yorulmayacağız şu hayatta sanırım.
Bugün yine biryudumkitap kısacık bir güzelleme ile misafir oldu sabahıma. İnsan sıradanlıktan, bunalmaktan, kirden şikayet eder de; bunun karşısında hiçbir şeycik yapmaz. Şu kokuşmuş, sıradanlaşmış dünyanın penceresini bulup da açıver sen de sayın okuyucu. Aç ki içeri temiz hava girsin, derin ve tazecik bir nefes alalım. Açıver de güzellik dolsun içeriye; yılgınlığa kurban verme kendini.