bozkır.

Bahar iyiden iyiye geldi hanemize sayın okuyucu; hoş da geldi. Ne demişti Victor Hugo: “En karanlık gece bile sona erer ve güneş tekrar doğar.” Bir dizeyi okurken zihninde o dizeden onlarca yıl ve kilometrelerce uzakta bir yerlerde tınılayan bir ezginin varlığını hissetmek ne gariptir. Ne diyordu bir köşeden usul usul tınılayan şarkıda: “geçse de yolumuz bozkırlardan, denizlere çıkar sokaklar…”

Her ne kadar damarlarımda akan kan; muhlama ile, pazar sabahları fırından sıcak sıcak aldığım yağlı ile, kahvaltıda da turşu mu yenir, hele ki kavurması diye sorgulayarak bakan gözlere inat turşu kavurma ile başlayan sabahlar ile, bir kase yoğurda doğranan yarım tepsi mısır ekmeği ile, akşamları yenen lobya ile yoğrulmuş olsa da kendimi her daim bir bozkır çocuğu olarak nitelendiririm ben sayın okuyucu. Ankara’nın meşhur ‘tepe’lerinden birinde, akşam henüz çökmüş de zihnini boşaltırken, karşısında duran tepenin ardını deniz hayal eden, tepeyi bir aşsa denize ulaşacağını hayal eden bir bozkır çocuğu.

Bence bozkırda yaşamanın hayal gücünü geliştirici bir özelliği var sayın okuyucu. Buradan uzmanlara sesleniyorum, bence araştırmaya değer.

Kemal Tahir insan olmayı düşünmeye, dayanmaya, hayal etme gücüne gönderme yaparak tanımlar; “Düşünme, dayanma, hayal etme gücümüz ne kadarsa o kadar insanız.” diyerek. Var olmak dediğimiz aldığımız ilk nefes ile verdiğimiz son nefes arasındaki bir göz kırpması kadar süre sayın okuyucu; var olmak dediğimiz altı üstü bir ömür hayat. Hep diyoruz ya, burası dünya yahu, burası bu kadar işte.

Anlattım ya hani sana; o koşturmacadan kaçar gibi uzaklaşıp da yüksekçe bir yerde yalnız başına kök salmış bir ağacın altında hayata dönerken insan, keşke bir topun peşinde saatlerce koşturduğu, yemek yemeyi unutup da mutluluğunu annesinin onun için hazırladığı ekmek arası peynir-domates ile yakaladığı günlere dönebilse diye aklından geçiriyor. İnsan bozkırda yaşasa da aslında deniz kenarında bir bankta oturmanın mutluluğundaymış o zamanlarda sayın okuyucu; beton ile harmanlanmış binalarda, egzoz dumanından bulutlar ile kaplanmış caddelerde ömrünün çürütüyormuş gibi hissettiği günlerde anlıyor.

İnsan unuttukları kadar yaşamış oluyor; adına var olmak dediğimiz bir ömür hayatta bir yanımız yaprak döküyor, bir yanımız ise hep bahar bahçe. Zaman geçiyor, duvarımda asılı duran yapraklı takvimim günbegün inceliyor. Lakin değişmeyen bir şey var o da, hiç bitmeyecekmiş gibi gelen gece ardından gelecek olan güneşin habercisi oluyor.

Çevremiz bozkırlarla çevrili olsa da sayın okuyucu; bozkırlardan geçse de yolumuz, elbet denize çıkıyor sokaklarımız.

Ne geçmiş tükeniyor, ne de gelecek; hayat her daim yeniliyor yüzümüzü. Yüzümüzdeki gülümseme güneş olsun.


2016-11-27 08.40.29
Kasım 2016, Ankara.
Reklam

One comment

  1. “unuttuklarımız kadar yaşamış olmak”.. Güzel söz. Sonsuz zaman üzerinde ne geçmişmiz tükeniyor ne gelecek kısalıyor, geçmişin kırgınlıkarını yarın doğacak güneşin umudu sarıyor.. Elinize sağlık yine güzel bir yazı..

    Beğen

banknote için bir cevap yazın Cevabı iptal et

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s