Master tezimi de, uzmanlık tezimi de okumaya vakit ayırıp da günün birinde ‘ne yazmış bu çocuk yüzlerce sayfa Allah aşkına’ diye merak duyma çılgınlığına erişsen sayın okuyucu, göreceksin ki iki lafımdan birisi niteliğin önemi üzerine. Nitelik önemli sayın okuyucu! İster ekonomide olsun, ister ilişkide olsun, ister arkadaşlıkta, dostlukta olsun, isterse de insanın kendisinde olsun; nitelik önemli. Bir insanı tanıdığın vaktin uzunluğu, niceliği değil de o insanla geçirdiğin vaktin niteliği ve hayatına kattıkları aslında şu hayata anlam veren şeyler.
İşte bu yüzdendir ki, yukarıda da saydığım gibi, ekonomide de, ilişkide de, arkadaşlıkta da, dostlukta da, insanlıkta da; düşünebilmenin ve hissedebilmenin sadece kendisine ait olduğuna inandığımız insanın her biri birbirinden farklı. Bazısı geliyor, senelerini geçiriyorsun, rolü sonlanıp da hayat sahnesinden ayrıldığında geride kocaman bir ‘hiç’ bırakıyor; bazısı geliyor, gelişi ile kısa sürede o sahne daha bir ışıldıyor. Hayat dediğin devam etmekle ilgilidir der Ece Temelkuran. Yoldaki taşlardan dolayı sendelemekten bir hal olup da güçsüz hissettiğin bir anda bile yürümeye devam ettiren de tam da o insanlar oluyor. Nicelik olarak minik; nitelik olarak kocaman.
Ne zaman ve nasıl tanıştığından ziyade beraber geçirdiğin zamanda yaşadıklarını hatırladığın insanlar vardır ya hani sayın okuyucu. Doğru ya da yanlış, gündüz ya da gece, iyi ya da kötü; ne yaparsan yap bir şekilde yanında olacağından; olamasa bile olmak için müthiş bir çaba göstereceğinden emin olduğun insanlar… İşte bu satırlara konu olan adamla da yaşadıklarım tam olarak böyle şeyler. Hayata dair birçok şeyi öğrendiğime ilişkin mütemadiyen ahkam kesiyorum ama hayat bunun kocaman bir hadsizlik olduğunu bana itinayla ve tekrar tekrar gösteriyor. Daha öğreneceğin çok şey var diyor hayat; yeter ki bu upuzun yolda yanında yürüyecekleri, yanında yürüyeceklerini iyi seçesin diye de ekliyor.
İnan sayın okuyucu, insanın geldiği yerleri, yaşadığı anları unutmaması için edinmesi gereken küçük not kağıtları edinmesi gerek. Ha bunlara bir de nitelikli vakit geçirdiği insanları eklemesi… Ne bileyim, bir gecenin yarısı hadi deyip de soluğu Karadeniz kıyılarında alacağı, yine gecelerden bir gece sorgusuz, sualsiz yanına geleceği, gülümsemelerin kadar gözyaşlarını da beraber paylaşacağı, şu hayatın ders verme özelliğini beraber tecrübe edeceği, en oturaklı zamanlarının yanına en deli anlarını ekleyeceği, telefonunun film rulosunu envaiçeşit kare ile dolduracağı, ertesi gün “neler olmuş ya!” diye gülümseyeceği, işler yolunda gitmeyince hepsinin diye başladığı cümleler kuracağı, herkesin kendine iyi bakması gerektiğini söyleyeceği; ama her şeyin sonunda şu hayatın önümüze serdiği upuzun yolda olabildiğince sapasağlam bir şekilde beraber yürüyebileceği insanlar… Çok da fazla değil onların sayısı aslında ama dedik ya en başta da, nitelik önemli diye.
Kelimeler bazen bazı anlamlara gelmiyor gerçekten de; içinden geçenleri, tam olarak söylemek istediklerini, harflerin belli bir sırayla peş peşe gelip de bir sihir oluşturması bile ifade edemiyor. Ama insan hissediyor. Nasıl derler; hızlı giden bir arabada elini camdan çıkarıp havayı avuçlarında hissetmek gibi bir şey; hissedersin ama tarif edemezsin ya. İşte şu hayatta karşına çıkan bazı insanlara taşıdığın duygular da böyle sayın okuyucu; hissediyorsun ama tarif edemiyorsun.
Kor yutarsın bazen, içindeki her şey yanar. Karşına birisi çıkar, hissedip de bir türlü tarif edemediklerini gözlerinden anlar.
Kardeşlik her zaman kan bağıyla olmaz.
Yeni yaşın yüzüne gülümseme kondursun canım kardeşim.
Ha bir de unutmadan; herkes kendine iyi baksın.
İmza
Sıkıntılı adam ‘MCD’