Şöyle gün içerisinde zihne düşen satırları kaleme alırken bir de ünlü düşünürlerden bir alıntı yaparsam değmesinler keyfime sayın okuyucu. Sokrates der ki; Her durumda evlenin. İyi bir eşiniz olursa mutlu olursunuz. Eşiniz kötü olursa filozof olursunuz. Şuncacık ömrümde birçok arkadaşımın, yakından veya uzaktan tanıdığımın düğününe katıldım lakin insanları -eğer bu bir şans ise- benimkine katılma şansından şimdilik mahrum bıraktım. Evet, gerçek anlamda bir düğün yapamadım belki -ki aklımdaki düğünü yapabilmenin şu an için mümkün olduğunu pek düşünmüyorum- lakin yarın sekizinci düğün gecemi gerçekleştireceğim Allah kısmet ederse.
Ali’yi ata henüz baktırırken, Işık’a ılık sütü henüz içirirken, Yücel’e yazıyı henüz yazdırırken, düz sıraya dizilen 15 arkadaşımın hemen sağına geçip elime tutuşturulan boyum kadar mendili sallamaya başlayalı; eğik el yazısı ile boğuşup da harfleri birbirine bağlamayı dünyanın en büyük derdi zannederken üzerime bir de davul ve zurnanın çaldığı ezgileri iyi dinleyip solumda bulunan arkadaşlarıma bir sonraki figüre geçmeleri için olanca gücümle bağırmam misyonu yükleneli tam 22 yıl oldu. 22 yıl önce bir okuma bayramı ile çıktığım sahnenin üzerinden, bir bayılma anı hariç, o gün bugündür inmedim, henüz inmeyi de düşünmüyorum. Aradan geçen onca yıl, sayısız temsil, binlerce farklı anı hayata dair çok şey öğretti bana.
Zaman geçti, takvim yaprakları duvardaki maarif takvimden koparılıp arkası okunmak üzere bir kenarda biriktirildi, yıllar birbirini kovaladı. Ben 22 yıl önce belimi üç dört kez dönen kuşakları öğrencilerime bağlar, kendim giyerken telaşlandığım kostümleri dansçılarıma giydirir oldum. Her zaman tarifsiz duygular ile üzerinden indiğim sahnenin bu tarafına geçtim (ha sanma ki sayın okuyucu sahneyi bıraktım; daha iki gün önce elleri kızarırcasına alkışlayan seyircileri izleme keyfine eriştim), yeri geldi heyecandan yarışma ekiplerimi izleyemedim, yeri geldi seramonide birinci olduğumu birkaç saniye gecikme ile idrak edebildim, yeri geldi salonu dolduran seyircilerin alkış sesiyle kendimden geçtim. Kısacası sayın okuyucu, binlerce farklı anıya dahasını ekledim.
En önemlisi de ne biliyor musun sayın okuyucu? Bir insanın hayallerinin ete kemiğe bürünüp de karşında durmasının, gecenin bir yarısı kaleminden dökülen satırların bir zaman sonra sahne üzerinde gerçeğe erişmesinin eşsiz hazzını tattım. Tadıyorum da… Allah eksikliğini hissettirmesin.
Bundan dokuz yıl önce Hayat, sunulmuş bir armağandır insana diye çıktığım bu yolda, önce bir üçleme ile hayat ve -eğer gerçekten var ise- aşkı anlattım, o koltukları dolduran seyirciye. Sonrasında Orta Asya’dan evimize, Anadolu’ya gelirken yaşananları bir masal tadında anlatıp hemen ardından 3 kişilik bir dünyada insanın yaşamak istediği ile yaşamak zorunda olduğunun ne kadar farklılaşabildiğini işledim. Hayal etmeyi hiç sonlandırmadım, kalemimi hiç durdurmadım. Ata’mızın her zaman zihninde var olduğu hayalindeki evi, bir hiç okunmayacak bir asker mektubunun ne kadar mesut edici olabileceğini anlattım.
Belki hiç evlenmedim ama tam tamına yedi tane düğün yaptım aslında.
İşte yarın sıra bir sekizincisinde!
2010 yılının güzünde 15 heyecanlı yürek ile yürümeye başladığım yolun bugün geldiğim noktasında, bu sezon aylar boyu yüzlerce saatimizi harcayarak, koskocaman TFLHDT ailesi ile beraber hazırladığım iki perdelik tiyatral gösteri ‘hemdem‘ yarın akşam saat 18:00’de o çok özlediği seyircisiyle buluşuyor.
Ne mutlu bana ki ben hiçbir şey demeden “hocam yarın yanınızdayız!” diyen üyeleri olan kocaman bir ailem var.
Yarın akşam hem benim hem de kocaman TFLHDT ailesi için bir düğün gecesi daha!
Allah yardımcımız olsun.
Seni de bekliyorum sayın okuyucu.