9:05

1938 yılının Şubat ayının ikinci gününde, hastalığını öğrendikten tam bir hafta sonra Bursa’ya merinos fabrikasını açmaya gider Atatürk. Sağlığındaki son resmi notunu bu fabrika açılışında yazan Atatürk’ün onuruna belediye salonunda bir balo düzenlenir. Önce karınca ısırıkları zannedilen ancak daha sonra karaciğerinden ileri gelen hastalığından zerre hissedilmeyen baloda Atatürk öyle neşeliydi ki, hastalığından haberdar kimseleri şaşırtır. Balo biterken Atatürk orkestraya dönerek “Sarı Zeybek”in çalınmasını söyler. Orkestra Sarı Zeybek’i çalarken O hastalığına inat, tüm dünyaya hala ayakta olduğunu gösterircesine diz vurur. Gece sabaha dönüp de balo sonlandığında Atatürk yaverine dönüp der ki: “Ne güzel bir geceydi”.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son zamanlarının Selanik’inde doğan Atatürk tüm bir ömrünü aziz Türk milletinin bağımsızlığı ve özgürlüğünü hayal ederek ve bu hayalini gerçekleştirmek için geçirdi. Onun 57 yıllık ömrüne şöyle bir baktığımızda gördüğümüz; Birinci Dünya Savaşı’nın gidişatını değiştiren Çanakkale Zaferi’nde oynadığı rol, Türk milletinin Kuvayı Milliye hareketiyle beraber işgalcilere karşı tekrar birleşerek direnişe geçmesi, egemenliğin kayıtsız şartsız milletin olduğunun altı çizilerek yönetimin halkın seçtiği vekiller ile gerçekleştirilmesi, topraklarımızın işgalci güçlerden temizlenerek tüm dünyayı kıskandıran büyük zaferin hızlı modernleşme çalışmaları ile taçlandırılması ve daha binlerce şey. Bazen ellerimi başımın arkasına alıp da düşündüğümde kendi kendime sorarım: “Deli misin be adam! Onca karışıklık anında, onca ümitsizlik anında kendi ömründen geçecek kadar çabalarken ne düşündün acaba?” Sonra da bu soruyu sorduğum için kendime kızarım. Vatan sevgisi, millet sevgisi tam da böyle bir şey olsa gerek. Tüm bir ömrünü vatana, millete adamak demek. İyi ki yolun bizim topraklarımızdan geçmiş, iyi ki!

Hiç şüphe yok ki, O’nun hakkında konuşmaya kalksak değil satırlar, sayfalar, defterler yetmeyecek sayın okuyucu. Ben seninle burada çok sevdiğim ve etkilendiğim birkaç anısını paylaşmak istiyorum seninle. Mustafa Kemal, Sofya Ataşemiliteri iken Bulgarların ulusal gününde verilen bir baloya davet edilir. Bu baloya Türk Milletini temsilen katılacak Mustafa Kemal manevi bir üstünlük sağlamak ister ve geniş, bol ışıklı bir salonda düzenlenen baloya gösterişli bir yeniçeri kostümüyle katılır. Tüm gece bütün gözleri hayranlıkla üzerine çeken Mustafa Kemal’e Bulgar Kralı iltifatlarda bulunur; geceye katılanlar bu yeniçeri kostümü için gecenin en güzel kostümü olarak nitelendirir. Sabaha kadar devam eden balonun bitiminde, İspanya Maslahatgüzarı, Mustafa Kemal’i evine davet eder ve evinin şark köşesinde O’nun yeniçeri kıyafetiyle çok sevdiğim bu fotoğrafını çeker.

yeniceri_ataturk
11 Mayıs 1914, Sofya, Bulgaristan.

Bir anı da Hürriyet Gazetesi’nin 20 Temmuz 1980 tarihli Pazar ekinde çıkan ve Tahsin Öztin’in “Mustafa Kemal’den Atatürk’e” kitabında yer verdiği bir bölümden alıntı:

“1929 yılında Atatürk Pera Palas’ın 101 numaralı odasının penceresinde durmuş düşünürken kendisine onu görmek isteyen Hintli bir mihracenin geldiği haber verildi. Kurtuluş Savaşı’nın muzaffer kumandanı şaşırarak Hintli mihraceyi içeriye buyur ettirdi. Biraz sonra başında ilginç tuğlu sarığı, üzerinde altın sırma işli cicili biçili elbisesi, peşinde iki hizmetkarı ile gerçekten bir mihrace içeri girdi. Kahveler içildi, sohbet edildi, devrin dünya sorunları tartışıldı. Atatürk’ün şaşkınlığı hayranlığa döndü. Kurtuluş Savaşı’nın mağlup İngiliz orduları üyesi mihrace gelip başkumandanı ziyaret ediyordu.

Mihracenin işareti ile kapının yanında duran hizmetkarlardan birisi elindeki rolü halindeki devşirilmiş paketi açarak Atatürk’e gösterdi. Bu, mihracenin Atatürk’e armağan olarak getirdiği Hint işi bir seccade idi. Altın sırma ipliklerle süslü ipek seccade gerçekten çok değerli ve güzeldi. Seccadenin üzerinde yer alan desenlerde bir şamdanın asılı olduğu düz bir kemeri, Hint usulü çok kubbeli bir kemer izliyordu. Bütün bu motifleri ise fil desenli bir çerçeve çevreliyordu. Ancak, içleri değerli taşlarla süslü dal kıvrımı ve gül motiflerinin bulunduğu ikinci kemerin üst boşluğunda Roma rakamlı bir saat yer alıyordu. Saatin akrep ve yelkovanı ise garip bir rastlantı eseri Atatürk’ün dokuz yıl sonra öleceği zamanın üç dakika ilerisi olan 9:08’i gösteriyordu.

Atatürk’ün 10 Kasım 1938’de Dolmabahçe Sarayı’nda saat 9:05’te ölümünden dokuz yıl önce seccadedeki saat aşağı yukarı aynı zamana kuruluydu. Atatürk’ün mihracenin armağan ettiği seccadede yatan kaderi, yıllar sonra üç dakika farkla gerçekleşti. Aradan geçen yıllar bu büyük sırrı çözemedi.

Pera Palas ile ilgili kitaplarda ne Atatürk’e bu ölüm zamanını belirten seccadeyi hediye eden mihracenin kim olduğuna ne de bu saatin ayarlanmasının arkasında yatan sırra rastlandı.”

Bugün Atatürk’ün aramızdan ayrılışının 79. yıl dönümü. Yüzünü görmediğimiz, sesini bile duymadığımız; ancak içimizde büyük bir minnet ve saygı beslediğimiz Atatürk’e ve milletimizin özgürlüğü için canlarını feda eden tüm silah arkadaşlarına Allah rahmet eylesin.

Ruhları şad, mekanları cennet olsun.

img_8464
10 Kasım 2008, Ankara TRT Arı Stüdyoları
Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s