pencere kenarı.

“Boynuma saplanan bir ağrı açtırdı gözlerimi. Ve aynı ağrıydı, beni her bir saniyesinde ayrı bir keyfe vardığım rüyamdan ayıran da. Bir süredir böylesine deliksizini bulamadığım uykumdan uyandığımda başım ilginç şekillere girmiş ancak sonunda doğru yolu bulmuş ki; uykumdan uyanır uyanmaz gözlerimi o masmavi gökyüzüyle buluşturmayı başarmış. Bir pencere kenarında, sonunda bambaşka olmayı isteyerek çıktığım bu yolda ilk hediyem uykumdan gelmişti bile; hem de yanında bir not ile beraber: “Göğü kucaklayıp getirdim sana; kokla, açılırsın.”

Evimden bir hayli uzaklaştığımı hissediyorum sayın okuyucu. Başka zaman olsa içimi dolduracak korkunun yerini bu sefer tarif edemediğim bir heyecan ve huzur alıyor. Bu artık yavaş yavaş kendim olabilmenin beraberinde getirdiği huzur olmalı… Ne demişti yazar; ‘Ben, beni kimse görmediği zaman en çok kendim oluyorum.’ Çocukluktan beri edindiğimiz en güzel meziyetlerden biri saklanmak sanırım. Akşamlar boyu oynanan, aradan seneler geçtikten sonra ‘keşke olsa…’ diye iç geçirilen o aileyle yenen akşam yemeklerine tercih edilen saklambaçlardan hiçbir şey öğrenmemiş olamayız değil mi? Kimseler görmesin diye girilen onca ilginç kuytu köşeler illaki bir şeyler öğretmiş olmalı bana.

Bir yalnızlık manifestosu olan ‘Kendime Ait Bir Oda’ya erişmek için sarf edilen onca çaba bir yere ulaşmalıydı bence de. Bütün iyilerin biraz küskün olduğunu bize tekrar hatırlatan Nilay Örnek’in altını çizerek kanattığım satırlarından birkaçı da ‘Hayatım boyuna kendim olabileceğim bir yer aradım. Bu yer, bazen bir insanın yüzü oldu, bazen sevdiğim bir kitapta altını çizdiğim bir cümle, bazen ölüler gibi haftalarca susmanın saltanatını yaşamak, bazen de denizin köpüren mavi kaosunda eritmek gözlerimi…’ sözcüklerine ev sahipliği yapıyor. Hayat bu ya, benim de kendim olabileceğim yer, uyuklarken düşen başımı kaldırıp da gözlerimi gökyüzüyle buluşturduğum bir pencere kenarıymış. Ne mutlu bana!

Oğuzcuğum Atay kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmazken ben de kötü uyurum korkusuyla hiç uyumamıştım dün gece sayın okuyucu. Ortasına henüz eriştiğimiz bu günün sabahında, anahtarımı bile alıp almadığımı hatırlamamın uykusuzluğumla alakası yoktu; o ‘evden çıkış’ anında yolda olmanın huzuruna bir an önce erişmek istiyordum belli ki. Bireyi rencide etmekten başka da bir halta yaramayan aynı yerde duranlarla aynı hizada duruyor olmaktansa yolda olmak iyidir diye geçirdim içimden, en azından onu hatırlıyorum bak. Ne de olsa durmaktan iyidir yola koyulmak sayın okuyucu, yola koyulalım. Yola koyulunca hatırlarız kim olduğumuzu, yola koyulunca tüm dertlerimiz pul olur; çile çekeriz, belki de yeni dertler ediniriz ama nihayetinde yeni bir ihtimale varmış oluruz (Ozan Önen’in Babam Beni Şahdamarımdan Öptü’sünden…).

Yol çizgileri birbirini takip ederken pencerem bana, yeni yeni manzaraları sunuyor sayın okuyucu. Her geçtiğim yerden bir fotoğraf karesini katlayıp cebime koyuyor; kareleri birbiri ardına ekleyip sonradan izlemesinin çok keyifli olacağına inandığım filmimin sahnelerini oluşturuyorum. Yol neden bu kadar uzadı diye düşünmüyorum artık; bir yerlere yetişmeye çalışmaktan tadına varamadığım radyoda çalan o çok sevdiğim şarkı için de, içtiğim kahve için de, altında oturup da dinlendiğim ağaç için de üzülüyorum. Ama olsun, artık yoldayım ya… Belki onların tadına dahi ulaşamam bir daha ama olsun, en azından yeni bir ihtimalim olur cebimde. Ah bir de özenle biriktirdiğim manzaralarım!

Ben yeni manzaralar biriktirmeye, uzak diyarlardan taşlar toplamaya gidiyorum. Bir pencere kenarında, güneş en saf haliyle gözümü aldığında ya da geçtiğimiz yerlerin sahibi çiçeklerin kokusu burnuma dolduğunda aslında hayatın tüm bu keyifli anların birleşimi olduğunu fark ediyorum. Ve bütün bunları bir pencere kenarında yolculuk ederken; tek başına ama yalnız değilken anlıyorum.”

***

Ofise gitmek için yola koyulması gereken zamanın, gün doğumunun da öncesine rastladığı sabahlardan birinde cebinde bulduğu, kendi el yazısından dökülen bu mektubu okuyan Necdet’in yüzündeki tebessüm bütün bir haftaya yetecek kadar çoktu sayın okuyucu.

Necdet yavaşça kapıyı çekti. Birdenbire hafif bir panikle cebini yokladı. Anahtarını almayı unutmamıştı.


pencerekenarı

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s