gece.

Bir gece vakti yolu tren raylarına düşmüştü. Rayların gün boyu süren yo(r)gunluğu yerini dinlenmeye almış, Besim her adım attığında yerlerine yerleştirdiği çakıl taşlarının sesi gökyüzüne yükseliyordu. Raylar boyunca yürümeye devam etti, kafasını yerden kaldırmadan. Bir yandan yağmur yavaş yavaş şiddetini artırıyor, bir yandan da her şeyin olduğu gibi rayların da sonu geliyordu. Besim kafasını yerden kaldırdığında ne zamandır takip ettiğini bilmediği rayların sonuna geldiğini fark etti. Yılın en uzun gecesinde gökten sayısız yağmur damlası düştü yere. Ve yere düşen damlalar, tamamlanmamış raylarda kayboldu.

Besim’in adımları birbirini takip ederken zihninde nereye gittiğine dair en ufak bir fikri yoktu sayın okuyucu. Elinde tuttuğu kitap giderek sayıları çoğalan yağmur damlalarıyla iyice ıslanmış; üzerindeki kaşe kabanı ıslandıkça omuzlarındaki onca yüke eşlik ediyordu. Gün içerisinde mutlu çocukların gülümsemelerine, kahkahalarına ev sahibi yapan bir oyun parkına yaklaştı. Parkta birkaç siluet, birçok da boş bank gördü. Gülümsedi. Ne diyordu şair: Hayatta boş bir bank bulmaktan daha güzel ne var ki? Onun gelişiyle banklardan birinde oturan üç kişi ayaklandı, üstlerini silkeledi ve hiçbir şey konuşmadan Besim’in yanından geçip gitti. Besim insanların yüzlerine baktı sayın okuyucu, hepsi yabancı geliyordu. Yabancı olmaları bir yana hepsi ölü geliyordu artık; her biri bir şekilde canlılığını yitirmiş birer varlık; hepsi bir bakıma çoktan uzaklaşmış, hayatın kendisinden ziyade Besim’in hayallerine ait gibiydi.

Saatinin kadranında bulunan takvime baktı; bugün ayın 21’iydi. Mevsimlerden kış, aylardan Aralık, günlerden de 21’i… Masa örtülerinin her hafta birinde toplanıp da yıkandığı ilkokul zamanlarından hatırladığı kadarıyla bu gece yılın en uzun gecesiydi. ‘Daha uzun geceler de yaşadım ben’ diye geçirdi içinden. Yarın ne kadar yakın ve ne kadar sonsuzca uzaktı sayın okuyucu; uykusuz geçecek gece, Besim’in gözüne müthiş uzun ve karanlık görünüyordu. Elinde artık ıslanmaktan sayfalarındaki harflerin birbirlerine karıştığı kitabını okumaya başladığında uzunca bir zamandır kitaplardan bir şey öğrenmediğini geçirdi içinden. Ne de olsa sayın okuyucu, insan büyüdükçe kitapları sadece okumak ya da bir şeyler öğrenmek için değil de kendine ait bir şeyler bulmak için okurmuş.

Daldığı hayallerinden uyandığında ne kadardır bu halde ve burada durduğunu kestiremedi Besim. İnsan türlü türlü durabilir bu hayatta sayın okuyucu ve bu ülkede ayıplanmayacağın şeylerden biri de durmandır. İnsan yeri geliyor, bir çocuk parkındaki banklardan birinde Birhan Keskin şiirlerini koynuna alıp öylece duruyor mesela, sonuçta bu hayatta kolay gelmiyoruz duracağımız yere. Besim de kolay gelmemişti durduğu yere. Onca zaman etrafındakiler, sırtlarındaki yükün aynısını onun da sırtına yüklemek istemiş; Besim bütün bunları ıslak kaşe kabanını omuzladığı gibi sırtlamıştı. Çünkü sayın okuyucu; insanlar, herkesin kendileri için zahmet çekmelerini isterler, bencilce. 

Bu sırada yağmur da duranlara katılmış, damlalar yere düşmeyi çoktan bırakmıştı. Besim cebinden tütününü ve kağıdını çıkardı, sigarasını sarmaya başladı. Sarma işini uzattığı her halinden belliydi Besim’in. Bütün dikkatini parmak uçlarından geri çekmeden sarmaya devam etti. Sardığı tütün değildi Besim’in sayın okuyucu; kağıt da değildi. Kendini kendisiyle sarıyor, sarmalıyordu.

Yılın en uzun gecesinde sessiz ve huzurlu yaşamak dışında başka bir düşüncesi olmayan Besim bir bankta sigarasını içine çekti. Yarın ne kadar yakın ve ne kadar sonsuzca uzaktı. Uykusuz geçecek gece, gözüne müthiş uzun ve karanlık görünüyordu.

Sanki yılın en uzun gecesiymiş gibi…


 

gece

 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s