Devletleri birer birey olarak düşünürsek, bir ay içerisinde çeşitli kaynaklardan elde ettiği gelir ile belli harcama kalemlerine yaptığı harcamaları özetleyen bütçe dengesi, aynı zamanda devletin harcamalarıyla gelirlerini de planlayan bir cetvel olarak tanımlanabilir. Kısa ve uzun dönemde bütçe dengesinin nasıl şekillendiği, bütçe açığının ya da fazlasının miktarı ülkenin bütçesinin sürdürülebilir olup olmadığının da bir göstergesi oluyor.
Vaktini bu ekonomi köşesine ayıran siz değerli okuyucularımıza, çok fazla terimlere ve tanımlara boğmadan bütçe dengesi ve bütçeyi oluşturan kalemler hakkında bilgi vermek istiyorum. Bütçe gelirleri ve bütçe giderleri olmak üzere iki temel başlıkta toplanabilecek kalemlerden bütçe gelirlerini de iki alt başlık oluşturuyor: vergi gelirleri ve vergi dışı gelirler. Ülkemiz başta olmak üzere birçok ülkenin en büyük gelir kaynağı olan vergi gelirleri, servetten alınan gelir vergisi, kurumlar vergisi vb. dolaysız vergiler ve harcamalardan alınan KDV, ÖTV vb. dolaylı vergilerden oluşuyor. Vergi dışı gelirleri ise devletin sahip olduğu mülklerden gelen kira gelirleri, cezalar oluşturuyor. Terazinin diğer tarafındaki bütçe giderlerini ise devletin faiz ödemelerini içeren faiz giderleri ile faiz ödemeleri dışında kalan bütün giderleri içeren faiz dışı giderler oluşturuyor. Bütçe dengesi de basit bir hesapla bütçe gelirlerinden bütçe giderleri çıkarılarak bulunuyor; sonuç eksi çıkarsa devlet bütçe açığı vermiş oluyor.
Değerli okuyucularımız için bu basit anlatımdan sonra bu haftaki buluşmamıza adını veren konuya geçelim. Hafta başında ajanslara düşen bir habere göre, ABD Kongre Bütçe Ofisinin araştırması ABD’nin bütçe açığının 2020 yılında 1 trilyon dolara ulaşacağını ifade ediyordu. Habere göre, Trump’ın vergilerde kesinti yapması ve harcamaları artırmasıyla birlikte bütçe açığının 2019 mali yılında, 689 milyar dolar olan bir önceki tahminle kıyaslandığında, 981 milyar dolara ulaşması öngörülüyor.
Hiç kuşku yok ki, 2020 yılında 1 trilyon dolara ulaşması beklenen ABD’nin bütçe açığı tek başına değerlendirildiğinde muazzam bir miktar olarak karşımıza çıkıyor ancak ekonomide bu tarz değerlendirmeler yapılırken ilgili verinin ülkenin milli gelirine oranının da değerlendirmeye katılması faydalı oluyor. 2017 yılında yaklaşık 670 milyar dolar seviyesinde gerçekleşen ABD’nin bütçe açığı, toplam gelirin %3,5’i kadar iken bu oran Avrupa Birliği’ne üye 28 ülke için ortalama %1,7 olarak gerçekleşti.
Ülkemizde 2017 yılı sonu itibarıyla bütçe gelirleri 630,4 milyar TL olurken aynı dönemde bütçe giderleri ise 677,7 milyar TL olarak gerçekleşti. Böylece 2017 yılı sonunda 47,3 milyar TL olarak gerçekleşen merkezi yönetim bütçe açığının toplam gelirimize oranı ise %1,5 düzeyine yükseldi. 2002 yılının sonunda toplam gelirimizin %11,2’si kadar olan bütçe açığımız, 2002 yılından bu yana mali disiplinin etkin olarak sağlanmasıyla beraber kademeli olarak azalmış, 2015 yılı sonunda %1 değerine kadar gerilemişti. Ancak özellikle 2017 yılında teşvik ve desteklerle beraber kamu harcamalarının artması bütçe dengesinde bir miktar bozulmayı beraberinde getirdi. Buna rağmen, Avrupa Birliği’ne üyelik için sağlanması gereken Maastricht Kriterlerinden bütçe açığının milli gelirin en fazla %3’ü kadar olması kriterine göre bir hayli iyi durumda olan bütçe dengesi halen olumlu bir tabloyu gözler önüne koyuyor.
Bazı uluslararası kuruluşların ve yayınların yapmış olduğu değerlendirmelerde, kısa dönemde küresel ekonominin en büyük risklerinden biri olarak ifade edilen Trump’ın ABD ekonomisinde vergi gelirlerinde kesinti yapması, bütçe açığının çok büyük miktarlara çıkmasının önünü açıyor. Bakalım önümüzdeki dönemde ülkeler ayaklarını yorganlarına göre uzatmayı başarabilecek mi?
Güzel ve mutlu bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 11 Nisan 2018 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.