Finansal piyasalar bir yanda, reel piyasa diğer yanda dursun; işgücü piyasalarındaki durum da ekonomik görünümün değerlendirmesinde olmazsa olmaz hususlardan birisi olarak karşımıza çıkıyor. Doğrudan insanı içerdiği için işgücü piyasaları dinamik yapısının yanında doğrudan etki gösteren bir alan olarak da belki de üzerine en fazla eğilinmesi gereken alanlardan birisi. İşsizliğin azaltılması, etkin ve sağlıklı bir istihdam yapısının sağlanması sadece ekonomi görünümüyle alakalı değil toplumsal sorunların çözüme kavuşturulabilmesi açısından da büyük önem arz ediyor.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) hafta başında açıkladığı verilere göre 2017 yılının Aralık ayıyla 2018 yılının Ocak ve Şubat aylarını içine alan dönemi ifade eden Ocak döneminde bir önceki yılın aynı dönemine göre 2,2 puanlık azalışla %10,8 düzeyinde gerçekleşti. Söz konusu dönemde ülkemizdeki işsiz sayısı 576 bin kişi azalarak 3 milyon 409 bin kişiye gerilerken genç işsizlik oranı ise 4,6 puanlık azalışla %19,9’a geriledi.
Son bir yılda işgücü piyasalarındaki gelişmelere bakmaya devam ettiğimizde, işgücüne katılım ve istihdam oranlarındaki yükseliş de yüzümüzü güldüren unsurlardan oluyor. Öyle ki, Ocak 2017 döneminde %51,5 olan işgücüne katılım oranı %52,1’e; %44,8 olan istihdam oranı ise %46,4’e yükseldi. Ülkemiz, kendisini G-20 liderliğine ulaştıran %7,4’lük büyüme oranının yanında istihdam sağlayan bir büyüme gerçekleştirmeyi de başardı. Son bir yıllık dönemde yaklaşık 1 milyon 400 bin kişiye ilave istihdam sağlandı.
Buraya kadar konuştuklarımız hiç kuşku yok ki yüzümüzü güldüren, sadece ekonomik değil sosyal sorunların da tetikleyicisi olan işsizliğin ileriki dönemlerde daha düşük seviyelerde seyretmesini ümit edebileceğimiz hususlar. Lakin bir de madalyonun diğer tarafından bakmamız gerekiyor konuya. Yine TÜİK’ten edindiğimiz veriler ışığında bu haftaki buluşmamızın bu kısmında ise uzunca bir süredir işgücü piyasalarında kıramadığımız ataletten bahsetme istiyorum. Mevcut hesaplama yöntemiyle gidebildiğimiz en eski veri olan Ocak 2005’ten bu yana ülkemizde işsizlik oranı aylık ortalama %10,1 düzeyinde gerçekleşti.
Söz konusu dönemde işsizlik oranı 2012 yılının Haziran ayında %7,3 ile en düşük değerini alırken 2009 Küresel Ekonomik Kriz’in etkilerinin en yoğun hissedildiği dönemlerin başında gelen Şubat 2009’da ise %14,8 ile en yüksek seviyesini gördü. Aradan geçen 157 ayda %7,3 ile %14,8 arasında gezinen işsizlik oranının uzun dönemli ortalamasının halen çift haneli düzeyde olması ise biraz önce madalyonun diğer yüzünde yüzümüze yerleştirdiğimiz gülümsemenin bir miktar kırılmasına sebep oluyor.
İşsizlik oranındaki atalet kısa dönemli değerlendirmelerde de karşımıza çıkıyor. Değerlendirmeyi Ocak 2016’dan başlatarak son iki yıllık döneme baktığımızda da %10,7’lik ortalamanın ülkemiz için sorun teşkil eden bir konu olduğunu söylememizde fayda var.
Bu haftaki buluşmamızın girişinde de söylediğimiz gibi, işsizliğin olumsuz etkileri sadece ekonomik vizyonla değil aynı zamanda sosyal vizyonla da değerlendirilmesi gereken unsurlar. Bir bireyin hayatını idame ettirebilmesinin yanında çalışıyor, istihdam ediliyor hissiyle de donatılması özellikle görece sosyoekonomik gelişmişlik düzeyi düşük durumda olan bölgelerimiz için daha büyük bir önem arz ediyor.
Güzel ve mutlu bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 18 Nisan 2018 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.