serpme.

“İnsanlarla arasına uzaklıklar serpiştiriyor bazen insan, kötülüklerden korunmak için. Büyük bir hevesle yalnızlığın tercih edilenine sarılıyor.” der Tarık Abi.

Yeteri kadar hevesli sarıldım mı bilinmez lakin hayat emaresi gösteren en yakın şeyin, üzerimize bir kubbe gibi çöken gri bulutlarla arası iyi olan yağmur damlalarından pek de görünmeyen salaş bir çay ocağından tüten duman olduğunu hesaba katarsak en azından yeteri kadar uzaklığı serpiştirebilmeyi başardığımı düşünüyorum.

Balkanlar’dan gelen soğuk hava dalgasının kendisini iyiden iyiye hissettirmesine çok da aldırmadan oturuyorum burada bir süredir. Zamanda yolculuğa imkan veren böyle yerler aynı zamanda bilmeye başladığım bilmediğim şeylerin çokluğu karşısında dehşete kapıldığım, gürültünün, insanların ve iç bulandırıcı başka şeylerin olmadığı* yerlerdir. Diğer bir deyişle bir çift gözün bile üzerinde yük olmadığı yerler…

Giderek hırçınlaşan dalgalar kıyıyı yıkarken bir iskemlenin tepesinde, sert demlenmiş bir kahveye eşlik edecek en güzel şey sanırım dostluğumuzun artık uzun sürelere eriştiği bir sokak köpeğinin sıcaklığıdır sayın okuyucu. Sicilinde birkaç ısırıklı (!) hikayesi olan bu koca adam benim yanıma geldiğinde ise görünüşündeki tehlikenin aksine başını dizime yaslayıp da uysallığın tanımını yapar genelde. Çünkü ne de olsa köpekler dostlarını sever, düşmanlarını ısırır ve bu açıdan insanlara hiç benzemezler.

Zihnimde düşünceler düşünceleri kovalarken bazılarının peşinden koşturuyor, yakalamayı başardıklarımın ise üzerine yoğunlaşıyordum. Tam bu sırada önce bir çift gözün bir süredir üzerime olduğunu fark ettim; daha sonra da yanı başıma çekilen iskemlenin sesiyle dağıttım zihnimdeki bulutları. Cümlelerimiz kırk yıllık dostların dilinden dökülüyorcasına birbirlerini kovalarken tanımadığım bu adam kendisine söylediği ikinci kahveyi bile bitirmek üzereydi.

Karşımda oturan bu adam anlattıkça ortada bir yalnız kalmanın var olduğunu fark ediyordum sayın okuyucu. Hayır hayır, bir ayrılıktan bahsetmiyorum. Belki bir yabancılaşma, belki de bir kanıksama… Belli ki bu dünyada kırılması için sadece yere düşmesi gerekmeyen bazı hissiyatlar, insanlarına bazılarına dokunmayı bile unuttuğu küçük tabaklara sığdırılan kahvaltılıkların konuk olduğu planlarla tazelenmeye çalışılmış lakin günün sonunda taraflar aynı odadaki koltukta ayrı dünyalara dalmaktan kendilerini kurtaramamış. Yani serpme kahvaltılar yerini serpme uzaklıklara bırakmış.

İnsan altını çizdiği satırlarda kendini bulurmuş ya hani sayın okuyucu… Oraya bir yabancıdan dinlediği hikayeleri de ekleyelim lütfen!

Söz bana gelip de ben anlattıkça ise karşımda oturan bu adamın zihninde, Coğrafi Keşifler’e benzer uzun lakin heyecanlı yolculukları görebiliyor, kendisinin yeni coğrafyaları keşif edişine heyecanla tanık oluyordum. İşte tam bu anda yeniden Yeni Dünya’yı keşfederken en az bu denli heyecanlı olduğunu düşündüğüm Kristof Kolomb’u anıyordum içimden.

Sonra teneffüs zilini duyan bir öğrencinin telaşıyla kalktı yerinden bu yabancı. Kısa lakin samimi bir vedanın ardından arkasını döndü. Tüm konuşulanları, konuşulanlardan çıkarılanları yerlerine oturtmak istercesine başını sallayarak yürümeye başladı. Buraya oturduğumdan beri manzarama konuk olan tekne, dalgaların hırçınlığını yara yara uzaklaşmaya başladı.

Zamanı geldiğinde herkes gitti**.


serpme.jpg

 

 

 

* Kafkaokur’dan Asil Çam… 
** Tarık Abi’nin Gar’ından…

 

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s