Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin şarkı sözlerine de konuk olan çok meşhur dizeleriyle başlayalım bu haftaki buluşmamıza: “Dünle beraber gitti, cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.” Küresel ekonomiyle birlikte Türkiye ekonomisinde de her şey dünle beraber henüz gitmemiş olsa da aslında kökten bir değişim söz konusu.
İki yıl önce bu dönemlerde evlere kapanmamıza sebep olan Kovid-19 salgınıyla başlayan ‘siyah kuğu’ dönemi, aslında uzunca bir süredir çalışmalarda kendine yer edinse de insanlığın karşılaştığı tüm sorunlar gibi kendisini hayatın içerisinde göstermesi gerektiğini yaşayarak gördüğümüz iklim değişikliğinin olumsuz etkileriyle devam ediyor. Çok kullanılan bir sözdür, oyunun kuralları değişti derler ama bu sefer oyun baştan değişiyor ve hikayenin devam eden kısmını yazabilmek için kalem değiştirmek gerekiyor.
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) her ay reel sektörün kapasite kullanım oranlarını kendi veritabanından kamuoyuyla paylaşıyor. Söz konusu verilere göre ülkemizde 2022 yılı Mart ayı itibarıyla imalat sanayiinin kapasite kullanım oranı %77,3 düzeyinde gerçekleşti. Küçük bir hatırlatma yapalım: kapasite kullanım oranı bir ekonomide ilgili dönemde imalat sanayiinin kapasitesinin ne kadarını kullanabildiğini gösteren bir terim. Hiç şüphesiz %100’e yakın bir oranda gerçekleşmesi beklenmez ancak sizin de malumunuz, orandaki yükselişler ekonomide çarkların daha hızlı ve aslına bakarsanız sahip olunan güce daha yakın bir düzeyde döndüğünün göstergesi. Ülkemizin uzun dönemli kapasite kullanım oranı eğilimine baktığımızda en yüksek değerini 2007 yılının Temmuz ayında %84,1 ile gördüğünü; en düşük düzeyini ise 2009 Küresel Ekonomik Kriz döneminde, Mart 2009’da %60,8 ile tecrübe ettiğini görüyoruz. Tüm dünyada olduğu kadar ülkemizde de sanayinin çarklarının yavaşlamasına sebep olan Kovid-19 döneminde ise kapasite kullanım oranları %61,6 ile tarihi düşük seviyelere çok yakın bir düzeyde gerçekleşti.
Peki, bütün bu oranlarla neden boğulduk? Uzun dönemli ortalamaya baktığımızda %76 olan, son bir yılda ise ortalama %77,2 olan kapasite kullanım oranımız en güncel veri itibarıyla %77,3 düzeyinde. Yani diğer bir deyişle, sanayinin çarkları zaten olması gerektiği gibi ve uzun dönemde sahip olduğumuz potansiyele uygun bir şekilde dönüyor. Durum böyleyken, Türkiye ekonomisine faz atlatacak adımların rengi de yeşil oluyor. Ülkemizin başta üretimde yeşil dönüşüme hızlı ve etkin bir şekilde ayak uydurması, kapasitemizin çok daha büyük bir payını kullanarak fırsatları avantaja dönüştürmemize yardımcı olacak.
Bunun yanında 2021 yılı sonu itibarıyla büyüklüğü 70 milyar doları da aşan ESG (çevresel, sosyal ve yönetişimsel) yatırımlarından daha yüksek bir pay alabilmek de ancak bu yol ile mümkün. Bugün dünyaca ünlü ve en büyük yatırım portföyüne sahip yatırımcıların yatırım eğilimlerine baktığımızda da her 2 büyük yatırımcıdan 1’inin tercihlerini yeşil ve sürdürülebilir alanlardan yana kullandığını görüyoruz. Üretim çarklarımızın ataletini kırarak daha hızlı dönebilmesinin yolu, hikayeyi yazacak kalemimizi yeşile çevirmekten geçiyor.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 30 Mart 2022 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
