Yeşil dönüşüm, sürdürülebilir kalkınma, kaynakları etkin ve tasarruflu kullanma… Bütün bu terimler son dönemlerde dillere pelesenk olan terimler. Küresel sera gazı salınımının %20-25’ini oluşturan ulaştırma sektöründeki dönüşüm de aslında araçların daha az fosil yakıt tüketerek yollarına devam etmelerinden geçiyor. Yaşı küçük araçlarla beraber tanıştığımız start/stop teknolojisi hem yakıt tasarrufu sağlamakta hem de emisyonu düşürmekte yaygınca kullanılan bir araç. Ama hepimiz yaşamışızdır, her trafik ışığında duraksadığımızda kendini stop eden aracımız yeniden marşa basarak yoluna devam ederken içimiz birazcık cız ediyor. Acaba attığımız taş ürküttüğümüz kurbağaya değiyor mu? Kahveler hazırsa, haydi gelin beraber değerlendirelim.

Bilenler bilir, bilmeyenlere de hatırlatma olsun. Start/stop teknolojisiyle araç hareketsizken motorunu durdurur ve debriyaja bastığınızda ya da freni bıraktığınızda kısa bir süre içerisinde motoru tekrar çalıştırır. Yukarıda da söylediğim gibi yakıt ve emisyon tasarrufu için kullanılan bu teknoloji, bir yandan da aracı sürekli durdurup yeniden başlattığı için bazı kesimlerce de zararlı olarak değerlendiriliyor. Ortalama bir araç ömrünü belli bir sayıda çalıştırılmasıyla ilintili tutarsak her dur kalkımızda aracımızın ömründen de yiyor olabiliriz.

Gelelim sorumuzun cevabına. Avantajları: start/stop teknolojisiyle ortalama bir araç 100 kilometrede yaklaşık olarak 0,2 litre yakıt tasarrufu yapıyor. Bununla birlikte çalışmadığı zamanlarda çevreye yaydığı zehirli gazlardan da tasarruf etmiş oluyoruz. Peki düşünüldüğü gibi zararlı mı? Evet bir aracın sürekli durup çalışması kulağa biraz üzücü gelebilir ama bu teknolojiyle birlikte araca dahil edilen akü, marş sistemleri gibi parçalar bu teknolojiye uygun üretildiği için araca bir zarar vermiyor. Dolayısıyla eğer aracınız fabrika çıkışından bu teknolojiye sahip ise trafik ışığında durduğunuzda yakıt ve emisyon tasarrufunuzun, ha bir de kısa bir anlığına sessizliğin tadını çıkarın.

Kahveler bitti mi? Afiyet olsun. 🙂