Son üç haftada ikinci kez kendimi hastanede buldum dün gece. Doktorluk yapan ya da tıp okuyan arkadaşlarım kızmasınlar ama ne beyaz önlüğü severim ne de sağlık kuruluşlarını Lakin, yine haftasonu birkaç dakika içerisinde gelen hastalık, Pazar gecesi yüksek ateş, yutkunamayacak kadar ağrıyan bir boğaz, vücudumun her bir köşesinde hissettiğim ağrı ile kendini iyiden iyiye hissettirdi. İşte, dün gece de soluğu hastanede aldım; yine bir serum ile buluşma vaktiydi.
Ateşim yükseldiğinde (ki bilenler bilir, yükseldi mi de fena yükselir) uykuya dalmaya çalışmak benim için bir oyun gibidir adeta. Kendi kendimi telkin etmeye çalışırım kabus görmeyeceğime lakin çoğu zamanda başarılı olamam. Oyunun galibi her seferinde değişiyor ama dün gece de oyunun sonunda kabusların beklediği bir geceyi geride bıraktım.
Oyunlarla yaşıyoruz bu hayatta. Hatta ve hatta oyunları yaşıyoruz. Birkaç gün önce, son sayfasını da çevirdiğimde içimde “yine” kocaman bir boşluk, boğazımda düğümlenen sözlerin kaldığı bir Oğuz Atay kitabını daha bitirdim; Oyunlarla Yaşayanlar. 106 sayfaya sığan kocaman bir dünya.
Selim’le, Turgut’la, Hikmet’le tekrar karşılaşmak, yeniden “tehlikeli oyunlar” tamlamasını görmek, aslında çok yakından tanıdığımız biriyle bir süre konuşmayıp da tekrar karşılaşınca kaldığımız yerden devam etmek hissini uyandırıyor. Elimde kalem, her bir satırın altını çizme isteği ile dolup taşarken aslında tüm kitabın bizi anlattığını, hepimizin oyunlar ile yaşadığını, ‘tehlikeli oyunlar’ı bildiğini anlamanız çok da uzun sürmüyor.
Tıpkı daha önceki karakterlerde olduğu gibi Coşkun Ermiş’te de kendimi buldum. Birileri beni tanımadan nasıl olur da benimle ilgili bu kadar fazla şeyi sayfalara sığdırabilir ki diye düşündüm. Şu hayatta kalbimiz olduğu için herkesten fazla yorulduğumuzu, oyunları fazla büyütüp gereğinden çok ciddiye aldığımızı, herkesten başka olmak zorunda hissettiğimizi, yazdıklarımızda bizi tanıyacaklar diye ölesiye korkup da yazılanları kendimize sakladığımızı nasıl olur da bundan 41 sene önce birisi bilebilir ki…
Üstat biliyor işte.
Senin de dediğin gibi üstat, büyük kalpler nedense çok zayıf oluyor ve sadece yazmak yerine aynı zamanda yaşadığımız oyunları çok ciddiye alıyoruz.