Zihnime yazacak bir şeyler geldiğinde bir peçete olsun, bir otobüs kartının boş kalan yerleri olsun, bir beyaz kağıt olsun; bir an önce onları yazıya geçirmeyi isterim. Çekmecemde duran hem kendime ait hem de bir zamanlar başkasıyla paylaştığım defterler, onlarca karalama, gönderilmemiş mektuplar, sahnelenmeyi bekleyen senaryolar, şiir denemeleri, günlükler… Söz uçuyor, yazı kalıyor; yazmanın en güzel tarafı da bir zaman sonra aslında neyin, kimin doğru ve samimi olup olmadığını tüm çıplaklığıyla anlamanız oluyor. Şöyle bir bakıyorum da, onca yazılan şeyin arasında en doğru şey, yıllar önce anneme yazdıklarım. Gerisi laf-ı güzaf!
Bundan 7 yıl önce annem için birkaç satır karalamıştım. Söze de şu cümleler ile başlamışım:
“İnan hatırlamıyorum seninle ilk karşılaşmamızı. Ne zaman seni tanıdım, ne zamandan beri şu hayattaki en güzel, en anlamlı kelime ile sana hitap ediyorum ve ne zamandan beri hayatımdaki en değerli varlık oldun, inan hatırlamıyorum.”
Hayatın sonsuz karanlığında, bitmek bilmeyen karmaşasında, karşı koyulamaz kötülüğünde zifiri karanlık gibi gelen anlarda ortaya çıkıp da bir kandil misali kendinden yiyerek evladının, evlatlarının hayatlarını aydınlatanlara anne deniyor. Başka hiç kimseye, başka hiçbir şeye benzemiyor onun hissettirdikleri.
Ne ilginç değil mi? Hayatınızda bir kadın olacak. O siz var olmaya başladığınız andan itibaren yanıbaşınızda olacak. Fiziken olmasa bile yanınızda; öyle bir hisse sahip olacak ki binlerce kilometre öteden dahi başarabilecek ne hissettiğinizi, ne düşündüğünüzü.
Bir kadın var olacak hayatınızda ve o kadın hayatınıza giren tüm kadınlardan daha fazla, daha yoğun, daha güzel sevecek sizi. Ne olursa olsun, bir yerlerden sizi izliyor olacak. Ne kadar çabalarsanız çabalayın, kelimeler kifayetsiz kalacak bütün bunları nasıl başardığını açıklamaya çalışırken.
Hz. Ali’nin de dediği gibi; bir anne evladını 9 ay karnında, 3-5 yıl kucağında; ancak bir ömür boyu kalbinde taşırmış.
Düşünüyorum da, tam bir delilik, annelik! Gün geliyor, hayallerinizden, kariyerinizden, planlarınızdan vazgeçip tüm hormonlarınızın alt üst olması pahasına çocuğunuzu karnınızda taşıyorsunuz. Karnınızda! Vücudunuzda bir canlı yaşıyor, aman Allahım! Türlü zorluklar geçiriyorsunuz o süre boyunca. Doğum zamanı geldi. Sıkıntılar bitecek sanıyorsunuz öyle mi? Şiddeti bilim adamlarını şaşırtan sancılar ile doğum gerçekleşiyor, bir bireyin hayat ile tanışmasına vesile oluyorsunuz. Uykusuz geceler sizi bekliyor. Sıkıntılar mı? Onlar ise katlanarak artıyor.
Evladınız büyüyor, zaman geçiyor, her şey değişiyor. Lakin değişmeyen tek şey ise annelik oluyor!
Hem eczacılık, hem finans, hem mutfak sanatları hem de bir dolu alanda başarılı olmanız gerekiyor. Herhangi bir molaya sahip olmadan, herhangi bir resmi ya da haftasonu tatiliniz olmadan bir işte çalıştığınızı düşünsenize. “Deli misin! Öyle iş mi olurmuş!” diye bana güldüğünüzü hissediyor gibiyim. Annenizi düşünsenize bir de… Bir farkı var mı sizce şu söylediklerimden? Anlayabilmemiz mümkün değil sanırım.
Bugün Anneler Günü. Allah’a binlerce, on binlerce kez şükretme sebebi bugün de; anneme sarılıp da onun kokusunu doyasıya içime çekebildiğim için. Tüm arkadaşlarım, tanıdıklarım anneleri ile fotoğraflarını sosyal medyada paylaşıp da ne kadar çok sevdiklerini anlatan cümleler kuruyorlar fotoğrafların altına. Ben ise annem ile fotoğraf paylaşmaktan bilakis imtina ediyorum. İki sebebi var.
Birincisi, bugün itibarıyla yukarıda dünyanın en büyük şansı olarak tanımladığım o kokuyu bünyenin içine çekebilme şansına erişemeyenleri düşünüyorum. Allahım öyle bir zorluk ile sınamasın, hayal dahi edemiyorum. İkincisi ise, annemi paylaşamıyorum kimseler ile. Lakin bu kadar yoğun yaşarken bu paylaşamama duygumu, abimi unutuyorum bazen. Duymasın olur mu sayın okuyucu, aramızda kalsın. 🙂
Yemeyeceğim işte diye tavır yaptığımız, üstüne bir şey al dediğinde dinlemeyip de dışarıda tir tir titrerken hatırladığımız, kalk yerine yat, bir yerlerin tutulur dediğinde uykumuzu bölmeyip de sabaha eşsiz ağrılarla uyandığımız, şemsiyeni al dediğini yağmurun altında sırılsıklam olduğumuzda hatırladığımız, bir türlü bulamadığımız bir şeyi bulmasının birkaç saniye aldığı annelerimizin bugünü de kutlu olsun.
Kalan 364 gün de onların; Allah hiçbirini başımızdan eksik etmesin.
Hep onlar bize der ama aslında evlatları annelerine kurban olsun.
[…] Anne olmanın nasıl bir delilik olduğunu anlatmıştım sana daha önce. Baba olmak da çok zor ama sayın okuyucu. Babalar daha katı derler ya hani, külliyen yalan! Kim bilir hangi duygularını saklamaya çalışıyor, kim bilir ailesinin yarını için bugününü feda ederken içinde ne fırtınalar kopuyor, kim bilir söylemek isteyip de söylemediği nice sözcükler dağ oluyor içinde. İnsan büyüdükçe anlıyormuş, yol çizgileri birbirleriyle birleşirken senin zihnini kemirip duran düşüncelerinin karşında gördüğün görüntüyü bile dondurabildiğini. […]
BeğenBeğen