Bundan üç ay önce yine bu satırları okuduysan bir Şubat günü ikindi kahvesini Milano’da içip de akşam yemeğini Paris’te yediğimi seninle paylaştığımı hatırlarsın, sayın okuyucu. Hayat tekerrürlerle dolu. Zaman geçiyor, mekan değişiyor; anılar bir yerde yine kesişiyor. Üç günde üçüncü farklı şehirden, Hırvatistan’ın başkentinden selam olsun.
Birkaç saat önce de yazdım ya hani, macera hiç bitmesin diye elimden geleni yapıyorum adeta. Deli gibi yağmurun yağdığı bir gün, Ljubljana’daki otel odamda, haftalardır hayalini kurduğum dinlenme zamanına ulaşmışken rahat batıp da bir arabaya atlayıp ülke değiştirmek de neymiş! Öğle yemeğini Hırvatistan’da yiyip de akşam yemeğine Slovenya’ya yetişmek.
Beklediğimden çok daha fazlasını bulduğum Zagrep önce güneşiyle, daha sonra ise durmayan yağmuru ile misafir etti birkaç saatliğine. Güzel müzik, temiz sokaklar, harika bir öğle yemeği ve lezzetli tatlılar. Yoksa ‘iyi ki’ listesine bir tik daha mı attık sayın okuyucu?
Yarın Ankara’ya sağ salim varmayı başardığımda dört günde dört farklı şehre ayak basmış olacağım. Dönüş yolunda şöyle kafamı arkaya yaslayıp da bir düşündüğümde geçirdiğim karanlık gecelerden sonra vardığım aydınlık günler geçti gözümün önünden film şeridi gibi. Şükrolsun Allah’a ki bu günleri de görebildim, keyifle saatler saatleri kovaladı. Ya şu anda vicdanları ile hesaplaşmaya çalışanlar gibi olsaydık…
Macera hiç bitmiyor gerçekten de. Yeter ki insan içinde o gücü bulsun, o isteği harekete geçirip de tutkularının, hayallerinin peşinden gitsin. Şu kısacık ömrümde tutkularımı doyasıya yaşayıp da her hayalimi gerçekleştirmeyi gaye edindim kendime.
Peşimi bırakma sayın okuyucu. Daha gerçekleştirilmeyi bekleyen nice hayalim var. Gel yaren ol bana.