kale.

Bundan aylar önce bir boş cumartesimde (ki zaten boş bir cumartesiye sahip olmam gerçekten de aylar öncesine denk geliyor) ‘kendi şehrimde turist olmayı’ kafama koymuş, tüm gün Ankara’nın altını üstüne getirmiştim. Ama öyle sosyal medya araçlarına konu olan ‘burjuva’ mekanlara değil; burnumuzun dibinde olduğunu unuttuğumuz yerlere gitmiştim. Bir albüm oluşturacak kadar çok fotoğraf çekmiştim, açıp açıp bakarım hala. Şimdi yine onlardan birindeyim, bir prova arası kaçamağında. Seni bunaltan onca şeyden birazcık yukarıdan izleyerek kaçmayı başarmaya çalıştığın yer: Ankara Kalesi.

Ne ilginç değil mi hayat? Takvim yaprakları değişiyor, her şey değişiyor; birileri gidiyor, birileri geliyor. Lakin şu mekanlar çok da fazla değişikliğe uğramıyor. Çıkıyorsun bir surun tepesine yine, koca şehir ayaklarının altında. Yine aynı saçları birbirine karıştıran esinti, yine hava biraz serin. Aynı şarkıyı mırıldanıyorsun zihninde. Gözlerini kapatıyorsun. Baktığında her şey aynı gibi aslında. Gözlerini açıyorsun. Değil. Bir şey değişmiş.

Takvim yapraklarını bir bir değiştirdikçe şu hayatta sahip olduğumuz (belki de sahip olmak isteyeceğimiz) tek şeyin bize güven aşılayan, kale gibi karaktere sahip insanlar olduğunu fark ediyoruz. Hayatın her aşamasında; iş hayatında, ailede, ilişkilerde… Kale gibi olmalı ki onlar, onunlayken bünye güvenden başka bir şey hissetmeyecek böyle yoğun. Bir surun tepesinde bunları yazarken nasıl da ‘yıkılmaz!’ diye güveniyorsam bu kaleye, onlar da öyle olacak. Yoksa bir kale olamayan dostlarımızın (!) bize tattırmaya, oynatmaya çalıştığı oyunların adını gerçek koymaya devam ediyor olacağız biz hala.

Ankara’ya yine ‘tropikal’ bir yağmur yaklaşıyor.

28 Mayıs 2016, Ankara
Reklam

One comment

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s