2010 yılında Facebook hesabımdan bir fotoğraf paylaşmıştım, yazıp yönettiğim ikinci oyunumun hemen ardından aldığım bir çiçek ve temsilden sonra eve gelip de üzerimden henüz çıkarmadığım takım elbisem ile. Çalışma odamdan bir fotoğraftı, altına da “the office!” yazmıştım; pek beğenmişti insanlar. Nereden bilebilirdim ki bundan altı yıl önce “the office!” diye fotoğrafını paylaştığım odadan altı yıl sonra çıkabilmeyi başarıp da yatağıma bile gidemeyeceğimi. O zamanlar sadece fotoğraf çektirip de yumuşacık yatağıma gittiğim, başucumdaki komidinde duran deftere tatlı rüyalarımı yazdığım günler hayatımın en mutlu günlerindenmiş. Bilmiyordum.
Uzunca bir süredir ‘uyuyakalıyorum’, uyumak yerine. Bazen çalışma masama kafamı koyduğum, bazen mumları yakıp müziğimi açıp da çalışma odamdaki kanepeye kıvrıldığım, bazen de bir şeyler okurken kitabımın kucağıma düştüğü an ile vücudumun artık dayanamayıp da kendini bıraktığını fark ettiğim an arasında bir iki saat geçmiş oluyor. Sonra mı? Sonra günü artık hangi saatinden yakaladıysam (ki genelde bu 03:02, 04:11, 04:43, 05:27 gibi absürt saatler oluyor) aynı hengamenin içine dalıyorum; hiç dinlenememişçesine. Hatırlıyorum da, yeni gün başladıktan hemen sonra uykuya dalıp da sabah ’07:05’te uyandığım günler nasıl da uzakta kalmış.
Uyuyakalıyorum dedim ya sayın okuyucu; gözlerimi kapatıp da uyuduğumu zannettiğim anlarda da zihnim çalışmaktan geri durmuyor ne yazık ki. Kah kabuslar, kah konuşmalar, kah sesler.. Bazen de satırlar geliyor zihnime sayın okuyucu, ama ne satırlar! Bir kenara yazsam önümüzdeki bir 20 yılın senaryosu hazır aslında. Ah bir kendimde güç bulup da doğrulabilsem de yazabilsem (-ebilmek önemli).
Dün gece, yorgunluğumu zar zor geçirmeye çalıştığım gecelerden birinde, gözlerim kapalı iken bir gönderilmemiş mektup daha yazdım zihnimden. Betimlemeleriyle, benzetmeleriyle, göndermeleriyle, bitirilemeyen cümleleriyle; upuzun bir mektup… “Az sonra kalkayım da yazayım şunları bir kenara” diye aklımdan geçirmem ile gözlerimi açmam arasında ne kadar vakit geçti bilmiyorum ama uyandığımda her şey bir hayal gibi kalmıştı gerimde. Geride kalan birçok şeye benzemişti o satırlar da. Yanı başındayken dünyanın en güzel şeylerinden biri olup da senden gitmesi bir o kadar çabuk olan onca şey gibiydi o da.
Sanırım -her nerede uyuyakalacaksam- artık başucumda bir komidin olmasa da yanıbaşıma küçük bir defter zamanı geldi yine. Gözlerimi açıp da hemen sarılabileceğim bir defter, bir de kalem.
Komidinin üzerinde duran bir defter ile bir kalem, uykuları bambaşka yapmaya yetiyor. Güzel uyu sayın okuyucu.