İnsan nasıl da özlüyor. Ne kadar da derin bir cümleyle başladım değil mi sayın okuyucu? Bazen bir kokuyu, bazen bir görüntüyü, bazen bir anı özlüyor insan. Şu havasını içine çekince huzur dolduğum şehre yeniden yolum düşünce yine anladım ki sokaklarda kaybolmayı, her birini en derinine kadar keşfetmeyi o kadar çok özlemişim ki.
Birkaç gündür Prag’dayım. Henüz Esenboğa’da uçağa binmeden içimden geçen ‘bildik bir yerlere gidiyorum, iyi hissedeceğim’ düşüncesi hiç de yanlış değilmiş, gelince fark ettim. Instagram hesabımda da yazdım, kendimi iyi hissettiren bir şehir burası. Ne bileyim, Arnavut kaldırımlı dar sokaklarından geçerken, Charles Köprüsü’nde duraksayıp da sokak müzisyenlerini dinlerken, bir köşe başındaki ufacık bir kahve dükkanında taze demlenmiş bir kahveyi yudumlarken iyi hissediyorum kendimi.
Her ne kadar Charles Köprüsü’ndeki heykellerden birinde duran altın simgeye dokunmasam da yolum dokuz ay sonra tekrar buraya düştü. Ve yine alabildiğine yürüdüm o güzel sokaklarında bu şehrin. Bir pastel boya takımını eline almışsın da özene bezene, saatlerini harcayarak boyamışsın gibi buradaki sokaklar sayın okuyucu. Başını bir Oray’a bir buraya çeviriyorsun, en ufacık bir güzelliği kaçırmamak için. Sokaklar güzel; sokaklarda yürüyerek kaybolmak, aslında kayboldukça kendini bulmak çok daha güzel.
Her yüreğin rahatlamak, huzur bulmak için çekildiği bir köşesi vardır demiş şair. Benim huzuru yakalamak için çekildiğim köşede keyifli Çek sokakları işte. Şu kısacık ömrümüzde yolunuz bozkırlardan geçse de önünde sonunda denizlere çıkıyor sokaklar.
Hiç ziyaret etmediğiniz bir sokak, hiç işlemediğiniz bir film, hiç okumadığınız bir kitap gibi; ne kaçırdığınızı onu yaşamasan bilemezsiniz. Gerçekten özlemişim bu şehrin sokaklarını karış karış dolaşmayı, her bir köşe başında duraksayıp da yeni bir hazineyi keşfetmek üzere yeni bir sokağa girmeyi.
İnsan nasıl da özlüyor sokaklarda kaybolmayı ama aslında giderek kendini bulmayı.