Kardeşlik her zaman kan bağıyla olmuyor. Bir akarsuya benzeyen hayat, akıntısıyla sizi öylesine alıp götürüyor ki; çoğunlukla kalbi buz tutanlarla karşılaşsan da yolun arada bir seni kalbinden anlayanlarla da kesişiyor. Sanki hep gönül bağıyla bağlanmışsın da karşılaşman birazcık vakit almış gibi geliyor. Beraber gülüyorsun, beraber ağlıyorsun; tam anlamıyla. Beraber izliyorsun yanan ateşleri de, tükenen umutları da. Ama hepsine inat edip gülümsemeni de beraber takınıyorsun yüzüne, her seferinde çok daha fazla güçlenerek. O akarsu hiç durmuyor, akmaya devam ediyor; hikayene yeni sayfalar ekliyor.
Sahnenin benim için ne kadar kutsal bir yer olduğunu bilirsin sayın okuyucu. Hayattaki tüm koşturmacalarımın, yorgunluklarımın karşısında oraya çıktığımda hissettiğim huzurun kalan her şeyin üzerinde geldiğini de bilirsin, o sahnenin üzerindeyken hayatın bambaşka bir yer olduğunu hissettiğimi de… Şu kısacık ömrümde sahne bana sayısız şey kazandırdı, sayısız anı biriktirmemi sağladı. En masum duygularımla yaşadıklarım da içimin gururla dolup güçlendiğim anlar da sahne vesilesiyle hayatımda var oldu. Ve aynı sahne, -birazcık gecikerek de olsa- bir kardeş daha edindirdi bana.
Senin hiç onunla beraber geçirdiğin her anda, beraber geçir(e)mediğin günlere, yıllara acıdığın bir insan oldu mu hayatında sayın okuyucu? Benim oldu. “Ne vardı bu kadar geç tanışacak!” diye hayıflanıp durduğum birisi. Herkesin kötülükte adeta birbiriyle yarıştığı hayatımızda desteğini hissedip de gönül rahatlığıyla var olduğu için Allah’a teşekkür ettiğin, dost gibi dost, adam gibi adam birisi. Hem ikili hem arkadaşlık ilişkilerinin çamura battığı günlerde bir gülüşü ile “dostum, ben buradayım” diyen birisi. Ben senin masumiyetini sevdim ‘çocuk, o tertemiz kalbini, gülüşünü.
Bize gerçekten de sözlerimizden değil de kalbimizden anlayan insan lazım artık sayın okuyucu. Sipariş verme imkanım varsa sayıları da bir elin parmaklarını geçmesin lütfen; onların varlığı yetiyor da artıyor bile, fazlasına gerek kalmıyor.
Hey gidi sayın okuyucu! ‘çocuk ile paylaştığımız ne anılarımız, hikayelerimiz var da yazdıklarımızdan kalbimizi tanıyacaklar diye yazmıyorum buraya. Ama bir düşündüm de; günlerden bir gün o çok sevdiğim, kendimi dinlediğim Eymir Gölü’nden şehre dönüş yolundaki konuşmamızı hiç unutmam. Ya da kalbi buz tutanlar vicdanlarına aldırmadan başlarını yastığa koyduğu gecenin bir yarılarında paylaştıklarımızı. Ya da sesini sevmelere doyamadığımız, birtanemizin kulisine girerkenki heyecanımızı. Ya da sahnede omuz omuza zeybek oynadığımızı, dizlerimizi gururla yere vurduğumuzu. Biz birbirimizin bakışlarındaki umudu sevdik be kardeşim, bir de arada bir yüzümüze uğrayan gülümsemelerimizi.
Günlerden bir gün ‘çocuk, “size iyi gelen ne varsa bugün yapın, yarın zaten hep kötü” demişti sayın okuyucu. Ne güzel bir his ki, senin sol göğsünde taşıdığın kristalden dökülmek üzere olan sözlerin, bir dost tarafından dile getirilmesi. Eminim ki, biz yine aynı anda aynı ezgilerle bu dünyadan kopacağız, aynı dizeleri zihnimizden geçirip aynı hislerle donatacağız bünyemizi, düşman kıskandırırcasına. Çünkü biliriz ki gönül derdi bir hoş olur. Herkes birbirinin gönlünden anlamaz.
Kardeşlik her zaman kan bağıyla olmuyor. Bulunca da öyle kolay kaybedilmiyor, araya mesafeler girse de gönüller hep bir oluyor, gerçekten. Akarsu akmaya devam etti ‘çocuk, yeni bir sayfa açtık kardeşliğimizde. Diyorum ya, o kadar eminim ki, onca mesafeye rağmen birbirimizi yine kalbimizden anlayacağımıza. Allah hayırlı, uğurlu etsin; utandırmasın.
Biz her geçen gün beraberce güçleneceğiz. Allah ömür versin, beraber güleceğimiz günler bitmesin. Hiç unutma, hep oralarda bir yerdeyim.
Ben senin o tertemiz kalbini, gülüşünü sevdim. Ben o bakışlarındaki umudu, insana güç veren dostluğunu, kardeşliğini sevdim ‘çocuk. Umut ‘çocuk, yalnız senin ellerinde.
Gülüşün güneş olsun.
Kardeşin