İlham ile paranın kimde olduğu belli olmadığı gibi ikisinin ne zaman geleceği de belli olmaz. Bazen uyanmaya birkaç saniye kala büyük piyangonun sana vurduğunu görürsün rüyanda ama zenginliğin tadını çıkarmaya cayır cayır çalan alarmın izin vermez. Bazen de etrafındaki herkes bitkin bir şekilde uykuya dalmışken, yine bir kağıdın ucuna satırlar karalatacak ilham gelir seni bulur. Yine bir ilham nöbeti ile beraberim seninle sayın okuyucu.
Her defasında ne kadar boş olduğunu dilimizden düşürmediğimiz ama koşturmacasına dalınca da geride bıraktığımız her şeyi bir çırpıda unutabildiğimiz hayat hakkında çokça şey söyleriz. Bir kere geldiğimiz bu dünyada yaşamak adına kitapların sayfalarını peşi sıra çevirir, şiir dizelerini birbirine ekleriz. Tiyatro oyunları da yazarız mesela, seyirci koltuğundan seyrederken bir yandan da hayallerimizi gerçeğe kavuşturduğumuz. “Yaşadım…” diyebilmek için uğraşır dururuz sayın okuyucu. Ama ne zor bir uğraş değil mi bu! Her anın ayrı bir değeri olup da ona layık olduğu değeri vermek… Bir yandan da tüm kalbi buz tutanlara, içi kirlenenlere inat tertemiz yaşamak. Sahiden sayın okuyucu, mümkün müdür yüreğini kirletmeden tertemiz yaşamak?
Zarifoğlu Üstat “gökyüzüne bakmayanların kalbi daha çabuk kirlenir” der, ne de güzel der. Zor zanaat be sayın okuyucu, içinin kiriyle şu hayatta yaşamaya çalışmak. Lakin kusurlarını gerçeğiyle örtebilmek için geride bıraktığı tüm köprüleri yıkmaya cesaret edebilenleri gördükçe, tertemiz yaşamak için uğraşmanın daha kolay olduğunu fark ediyor insan.
Düşünsene sayın okuyucu, olanları, yapılanları, kendini bir an bile unutamadığın şu canına yandığımın hayatında aynaya her baktığında gerçeği saklamaya çalışan o yüzünle karşılacaksın; aklın her seferinde kendi aklının gözlerinin içine bakacak, orada kaybolacak. İnsan delirir be sayın okuyucu!
Delirmenin bir yolu yok mudur diye soruyorsun değil mi şimdi bana? Yine sözü üstada bırakayım ben de o zaman: “Bunun bir yolu vardır. Hep birlikte olduğunuz kendinize sözcülük yaparken, gerçeği yansıtmıyorsanız / bir gün / yakalanırsınız. Yalanın kendini ele vermesi için olumsuz olması gerekmez. Yalan yalandır.”
İnsanın şu hayatta peşini bırakmayacak bir şey varsa o da kendine söylediği yalandır herhalde. Olanları olmamış gibi yaşamaya çalışmak, kusurlarını başka kusurlar ile kapatmaya çalışmak, haksız yere haklı duruma geçmeye çalışmak ancak kalbi buz tutanların edinebileceği bir meziyet.
Şimdi içine dön sayın okuyucu ve düşün bakalım. İçinin ta içinde kullanmadığında kendi kendine çürüyen ama aslında benliğinin anlamı olan o vicdanının gözlerinin içine bak. Baktın mı? Bir boşluğa bakıyor gibi hissediyor olabilirsin şu an ama yanılıyorsun.
Aslında alarmın çalmasına birkaç saniye kala rüyanda seni bulan milyonlara bakıyorsun. Gördün mü aslında ne kadar zenginsin sayın okuyucu; çünkü vicdanınla göz göze gelip de gerçeği yansıtmaktan çekinmiyorsun. Hani şu hep birlikte olduğun, olacağın; ne yaparsan yap senden ayrılmayacak o gerçeği.
Her aynaya baktığında göreceğin boşluğun, zihnine her düşen düşüncenin getireceği boşluğun, hatırladığın her anının bünyeni saracağı boşluğun yanında aslında düşündüğünde ne kadar da zenginsin bir vicdanın olduğu için sayın okuyucu.
Aslında ne kadar zenginsin de haberin yok.