Küresel ekonomileri geçmişten bu yana incelendiğinde, ekonomik büyüme ve refah artışının –şüphesiz bazı hususlarda şerh koymak kaydıyla– uluslararası ticaretin daha kolay yapıldığı dönemlere rastladığı rahatlıkla gözlemlenebilmektedir. Kolay ticaret dendiğinde gümrük kapılarının sonuna kadar açıldığı, emniyet ve güvenlik kaygılarının bir tarafa bırakıldığı ütopik bir dünyadan bahsetmiyoruz tabi ki. Özellikle son 200 yıllık dünya ekonomisine bir göz attığımızda; ülkelerin sadece kendileri için en iyi olacağını düşündüğü korumacı politikaları yoğun bir şekilde uyguladıkları dönemlerin uzamasının, aslında bu politikaların kısa vadede uluslararası ticaret ve refah artışı için, uzun vadede ise kendi ekonomileri için pek de fayda getiren bir husus olmadığı karşımıza çıkıyor.
Adam Smith Mutlak Üstünlükler Teorisi’nde dış ticaretin ihracat ve ithalat bileşenlerinin her ikisiyle beraber ülke refahını artıran bir husus olduğunun altını çizmiştir. Serbest ticaretin doğduğu topraklar olarak kabul edilebilen İngiltere’de Smith’in de dâhil olduğu liberal akım dış ticaretin zenginlik ve refah için kilidi açan bir anahtar rolüne sahip olduğunu ifade ederken, İngiltere’de dahi zaman zaman kendisini farklı perspektifler ile gösteren korumacı politikalar yerel dinamiklerde sanayiyi koruma görevini üstlense de küresel dinamizmi sekteye uğrattığı da göz ardı edilemez. Özellikle dünya ekonomisinin son 200 yıllık dönemine baktığımızda, birbirini izleyen dönemler itibarıyla korumacı politikalar ya da dış ticarette korumacılık yaklaşımı farklı ülkelerde kendisi göstermiş; ancak daha sonra özellikle gelişmiş ekonomiler dış ticaret pastasından kesilen dilimleri elde etme konusunda hiç de çekingen davranmamışlardır [1].
Öte yandan, ülkelerin farklı dönemlerde uyguladıkları farklı dış ticaret politikaları bize ülkelerin hâlihazırda sahip oldukları yerel politika perspektifi hakkında da ipuçları vermektedir. Hiç şüphe yok ki, politikalar ve politika setleri yalnızca bir kesimin ürünü olamayacağı için dış ticaret politikaları da farklı kesimlerin buluştuğu ortak paydanın ve ülke dâhilinde uygulanan yerel politikaların bir göstergesi niteliğindedir.
Gourevitch (1977) dış ticaret politikalarını dört farklı perspektifin bir ürünü olarak ifade eder. Bu perspektiflerden ilki olan iktisadi çıkarlar bir ülkede yürütülecek liberal ya da korumacı politikalar ile hangi sektörlerin korumaya alınacağının belirlenmesine yardımcı olurken finansmanı farklı sektörler ve bu sektörlerdeki aktörler aracılığıyla sağlamayı amaçlamaktadır. İkinci olarak, politik açıklama etmeni uygulanan dış politikanın ve politika araçlarının veri bir anda belirli bir ülkedeki iktidar yapısının bir göstergesi olduğunu ifade eder. Perspektiflerden üçüncüsü olan iktisadi ideoloji ise genel bir akım olarak benimsenen fikirlerin politikaları belirlediğinin altını çizer. Geçmişte ticaretten faydalanan ülkelerin yerelde de serbest ticaret fikrini benimseyen ülkeler olduğunu ifade eden Gourevitch iktisadi ideolojiler ile oluşan kurumların da yerel politikalar üzerinde etkili olduğunu belirtmektedir. Perspektiflerden dördüncü ve sonuncusu olan uluslararası sistem ise dünyanın genel görünümün politikaların şekillenmesinde etkili rol oynayan unsurlardan birisi olduğunu ifade eder [2].
İşte tam da bu noktadan hareketle, küresel görünümde son dönemlerde görülen daha milliyetçi anlayışlar dış ticaret politikalarında da kendisini daha korumacı bir yapı olarak göstermektedir. Geçmiş dönemlerde sağ ile sol fikirlerin çatışmalarına sahne olan küresel politika bugün çoğunlukla sağ ile aşırı sağ akımların karşı karşıya gelmesine sahne olmaktadır. Emniyet, güvenlik, politik nedenler, ekonomik çıkarlar vb. birçok neden dolayısıyla ülkelerdeki korumacı politika eğilimleri artış göstermektedir.
Şekil 1: Ticaret Engelleri Yükselişte: Ticarete Konu Toplam Ürün Başına Düşen Ticaret Engelleri (Kaynak: Küresel Ticaretin Kolaylaştırılması Raporu 2016)
Özellikle son dönemlerde artan korumacı politikalar bir yanda dursun, ticaret güneşinin parlayan kısmıyla ısınılan zamanlar çok da geride değil. Literatürde ticaretteki artışın ülkelerin gelirleri ve refahları üzerinde pozitif etkiye sahip olduğunu ülkeler özelindeki veriler aracılığı ile kanıtlayan birçok çalışma mevcut olduğu gibi bunun yanında özellikle Asya Kaplanları olarak adlandırılan ülkelerin ihracata dayalı büyüme modelinin etkin şekilde kullanılması ile yüksek oranda büyüme performansına sahip oldukları bir gerçektir. Dış ticaretin ve özellikle ihracatın ekonomik gelişmeyi olumlu yönde etkilemesinin nedenlerinden başlıcası, ülkelerin dış ticaret açılmalarının rekabeti de beraberinde getirerek yeni üretim tekniklerini, yeni teknolojileri, ileri yönetim ve pazarlama bilgilerini, işgücünün gerektirdiği eğitim ve bilgi birikimini, araştırma geliştirme faaliyetlerinin etkinliğinin arması gibi birçok özelliği de artan dış ticaret etkinlikleri ile beraber gelmesidir. Dış ticaretin artmasıyla ülkeler ve firmalar arasındaki rekabetin de artması ve böylece üretimde verimliliğin yükselerek teknolojik yeniliklerin, etkin üretim ve yönetim tekniklerinin üretim süreçlerinde daha fazla yer almasının ve niteliği artan ihraç ürünleri ile beraber ekonomik gelişimin de artacağını değerlendirilmektedir [3].
Ülkemizde de özellikle 24 Ocak Kararları olarak da bilinen genel ekonomik ve dış ticaret yapımızı dönüştüren geniş kapsamlı ekonomi paketinin uygulamaya koyulması ile ülkemizin küresel ekonomiye entegrasyonu amaçlanmış ve büyük ölçüde başarılmıştır. Buna ek olarak, 1996 yılında imzalanan Gümrük Birliği Anlaşması ile beraber hem ürün kompozisyonumuzda hem de buna bağlı olarak üretim ve sanayi yapımızda gözle görülür değişimler gözlemlenmiştir.
Şekil 2: 1980-2015 Döneminde Ülkemizde İhracat İle Ekonomik Büyüme Arasındaki İlişki (Kaynak: TÜİK)
Ticaretin kolaylaştırılması ile beraber giderek gelişen dış ticaret yapısı zaman içerisinde hem üreticilerin, hem ihracatçıların hem de dış ticareti ilişkisi içerisinde bulunulan pazarların geçirdiği dönüşüm nedeniyle yapısal gelişimleri de beraberinde getirmektedir. Literatürde learning by doing olarak da nitelendirilen olgu ile beraber ülkeler ihracat yapılarında giderek uzmanlaşmaya yer verirken ihracat sepetlerinde en çok yer alan malların da zaman içerisinde daha nitelikli mallar olması arzulanmaktadır. Hausmann vd. (2007) özellikle ihraç ürünlerinin niteliği ile ekonomik büyüme arasında güçlü bir ilişkinin varlığından söz etmektedir [4].
Şekil 3: Ülkelerin İhracat Kalitesi İle Ekonomik Büyüme Oranları Arasındaki İlişki (Kaynak: IMF, UN COMTRADE, OECD)
Hem ticaretin gelişiminin hem de ticaretin gelişmesiyle beraber ticaret yapısının daha nitelikli hale gelmesinin ekonomik büyüme üzerindeki etkileri dikkate alındığında ticaretin kolaylaştırılmasının da aslında ne denli önemli olduğunun altı bir kez daha rahatlıkla çizilebilmektedir. Dünya Ekonomik Forumu’ndan yapılan açıklamada, küresel ticaretin 2009 yılında yaşanan ekonomik krizin küresel gelir üzerindeki olumsuz etkilerinden kaynaklanan sıkıntılara rağmen hala küresel ekonomik gelişme ve iyileşme için en önemli dinamiklerden biri olarak konumlandığının altı çizilmektedir.
Bugün değişen dünya düzeninde yerel ve/veya küresel birçok sorun ile mücadele etmek ve etkin kararlar almak zorunda olan liderlerin karşısında bir de korumacı politikaları devreye sokarak yerel sanayiyi etkin bir şekilde koruyabilmek ile uzun dönemler itibarıyla altın yumurtlayan tavuk olarak nitelendirilebilen serbest küresel ticaret arasındaki dengenin doğru olarak kurulmasının kararını vermek de bulunuyor.
Şekil 4: Son 20 Yılda Küresel İhracat ve Ticaret Anlaşmaları (Kaynak: Economist)
Dünya Ekonomik Forumu’nun her iki yılda bir kamuoyuyla paylaştığı Küresel Ticaretin Kolaylaştırılması Raporu’nun 2016 yılındaki sonuçlarına göre küresel ekonomilerde ticaretin kolaylaştırılması çalışmalarının başarıyla yürüten ülkelerin başında Singapur, Hollanda ve Hong Kong gelmektedir. Avrupa Birliği ülkeleri ile Amerika Birleşik Devletleri’nde artan korumacı politika eğilimi ile beraber Güneydoğu Asya Uluslar Birliği (ASEAN) ülkeleri daha açık bir yapıya bürünse de yine de ticaretin en kolay yapıldığı ülkeler sıralamasında tepede yer alan ülkelerin arasında Kuzey ve Batı Avrupa ülkelerinin çoğunluğu dikkat çekmektedir. Bu noktada, farklı iki dinamiğe sahip olan Singapur ve Hong Kong’a ayrı birer başlık açılması ve bu ülkelerin farklı çalışmalarda daha ayrıntılı olarak değerlendirilmesi önerilebilir.
Ticaretin kolaylaştırılmasına yönelik politikaların etkin ve başarılı bir şekilde uygulandığı ülkeler, daha rekabetçi ülkeler olarak karşımıza çıkmaktadır. Ülkelerin ticaretin kolaylaştırılması için attıkları her bir adım kendilerinin daha rekabetçi bir konuma ulaşabilmelerinin önünü açmaktadır. Ticaretin kolaylaştırılmasındaki her yüzde birlik iyileşme rekabetçilik gücünde de yüzde 0,87’lik bir iyileşmeyi beraberinde getiriyor.
Şekil 5: Ticaretin Kolaylaştırılması İle Rekabetçiik Arasındaki İlişki (Kaynak: Dünya Ekonomik Forumu)
Çalışmanın en başında da bahsettiğimiz gibi, ticaretin kolaylaştırılması gümrük kapılarının sonuna kadar açıldığı, emniyet ve güvenlik kaygılarının bir tarafa bırakıldığı ütopik bir dünya olmaktan ziyade gümrük işlemlerinin daha etkin şekilde gerçekleştirildiği, kolaylaştırılmış gümrük uygulamaları, bürokratik engellerin azaltılması ve hatta kaldırılması, etkin güvenlik ve emniyet uygulamaları, doğru standardizasyon ile beraber maliyetlerin aşağıya çekilmesi ve öngörülebilirliğin artması avantajlarının kazanılması anlamına gelmektedir (Şüphesiz ticaretin kolaylaştırılması amacıyla yürürlüğe konulması gereken uygulamaların her biri farklı bir çalışmaya konu olacak nitelikte. Umarım yine bu satırlardan sizinle her bir uygulamanın derinliklerine inme imkanı bulabiliriz).
Bugün ülkelerin konteyner başına dış ticaret maliyetlerine bakıldığında, ticaretin kolaylaştırılması politikalarını etkili ve başarılı bir şekilde uygulamaya geçiren ülkelerde hem ihracatta hem ithalatta dış ticaretin bu politikaları başarı ile hayata geçiremeyen ülkelere nazaran daha düşük düzeylerde seyrettiği rahatlıkla görülebilmektedir.
2016 kendisine birçok önemli olayı sığdırmayı başarmış olsa da 2000li yıllar gerçekten de ilginç ve incelemeye değer gelişmelerin yaşandığı bir dönem oluyor. Gelecek yıl bizleri nelerin beklediği bilinmez ancak küresel ticaretin üst üste beşinci yılda yüzde 3’ün altında büyüyeceği bu yıldan sonra da gerek ticaretin değer olarak gerekse de nitelik olarak daha yukarılara çekilerek eski günlerdeki gibi dünyayı ısıtan bir güneş gibi olmasına dönmek için gereken politikaları ve bu politikaların sonucundaki gelişmeleri yakından izliyor olacağız.
Büyük İktisadiyat ailesine şimdiden ‘gerçekten’ huzur dolu bir yıl diliyorum. Yeni yılın mutluluk, başarı ve sağlık ile beraber gelmesi dileğimle.
KAYNAKLAR
[1] Chang, H. (2003). Kicking Away the Ladder: The “Real” History of Free Trade, FPIF Special Report.
[2] Gourevitch, P. (1977). International Trade, Domestic Coalitions, and Liberty: Comparative Responses to the Crisis of 1873 – 1896, The Journal of Interdisciplinary History, VIII, 281-313.
[3] Ağayev, S. (2011). İhracat ve Ekonomik Büyüme İlişkisi: 12 Geçiş Ekonomisi Örneğinde Panel Eştümleşme ve Panel Nedensellik Analizleri, Ege Akademik Bakış, 11(2), 241-254.
[4] Hausmann, R., Hwang, J., Rodrik D. (2007). What You Export Matters, Journal of Economic Growth, 12 (1), 1-25.
Bu yazı 21 Aralık 2016 tarihinde İktisadiyat‘ta yayınlanmıştır.