Şaka maka bitiyor sanırım. Evet, bana da kesinlikle hiç bitmeyecek gibi geldi sayın okuyucu. Bir takvim yaprağı duvarda bu kadar mu uzun süre durur da bir günün içine bu kadar şey sığdırılır diye düşündüğümde aklım almazdı. Yaşadık, gördük çok şükür. Yine bir 31 Aralık akşamında mumlarımı yakıp da geriye dönüp baktığımda bu sefer gerçekten okkalı bir şekilde “ne seneymiş be!”diye dudaklarımdan dökülen sözlerimin muhatabı 2016’yı birkaç saat içerisinde uğurluyoruz. Bu sefer gidiyor evet, kesin bilgi.
“O sene bu sene” diye başladığımız koskocaman bir 366 gün bir tek Beşiktaşlılar için “o sene” oldu. Yine 1 Ocak sabahı Viyana Filarmoni’yi dinledikten hemen sonra Ocak ayının nasıl gelip geçtiğini kestiremedik bile. Bir gün oyun bitti. Yine sınırların ötesine geçtik; bu sefer iddiayı artırıp okyanusları aşıp her tarafı yemyeşil ülkeler ile tanıştık. Yine bahar geldi ama Ankara’da hava bir türlü ısınmadı. Yukarıda güneş varken ayaz kulaklarımızı yaktı. Her daim önünden geçtiğimiz otobüs durağının önünde cehennemin provası yaşandı, yitip giden onca cana üzülürken 50 metre uzaklıktaki midyecimin hayatta kaldığını televizyonda görünce öğrenmemi teselli belledim kendime. Sevdiklerim telefonunu iki saniye geç açtığında korkudan elim ayağım titredi.
Yine alkışa doyduk bu sene sayın okuyucu. Çalışma masamın çekmecesinde duran sayfaların, satırların; aslında hayallerimin, gerçeğe döndüğünü keyifle izledim. Koskocaman ailem yine büyük işler başardı. Yetmedi, bir de ülkemizi başarıyla temsil etti. Alkışa evimizden binlerce kilometre uzakta da doyduk.
Yaz geldi, Seğmenler’de yine yer bulamadık. Öğle tatillerinde üşenmeden Eymir’e gidip keyfi yaşadım; ofise elimde kahve ile döndüğümde aslında bambaşka bir dünyaya geçmiştim bile. Sonra bir akşam ihanetin, hainliğin ne olduğunu izledik hep beraber; şaşkınlıkla, korkuyla… Bir nesil ihanete ekran başından tanık oldu.
Yine yeşil erik, çilek ve karpuz yemekten kendimi alamadım bu sene. Ha bir de künefe… Künefenin peyniri sünerken adeta delirdm. Hem düşünsene sayın okuyucu, delirmek ne güzel şey 2016’yı yaşadığımızda. Düşünsene aklın yok bir kere. Yine midye yerken sayıyı kaçırdım. Yine taze ekmeğin ucunu koparıp geldim eve, annem yine kabak dolmasında harikalar yarattı, yine üzerine yoğurt o kadar yakıştı ki…
Hayat bir anda değişti. Bir cafede masada öylece otururken hayatın bir anda değişebildiğini gördüm sayın okuyucu. Defterime bambaşka hikayeleri, bambaşka satırları karaladım. Çok sevdim, çok sevildim. Sonra Ekim oldu aylardan, benim yılımın başı geldi, hayatımda var olanlarla, kahkahalarla girme şansına eriştim. Ne şanslıyım! Ankara’ya önce sonbahar sonra da kış geldi. Yapraklar önce sarardı, ondan sonra da dallarından ayrıldı. Bahçelievler’in dar sokaklarında güz yapraklarının üzerinde yürümek yine çok keyifliydi. Sonra kar yağdı, Ankara’ya yine çok yakıştı (Ankara’da hala deniz yok bu arada). Ankara Kalesi’nden tüm şehre bakıp da düşünmek ömre ömür kattı. Kahvemi yine şekersiz içtim. Ama bir farkla: 2016 kahvemi daha koyu demlememe sebep oldu. Ne kadar koyu olursa olsun acı gelmiyor artık.
Yine doğumhanelerden yükselen ince bir çığlık sesinden nice güzel tebessüm doğdu. Yine evlendirme dairelerine mutlulukla girenler oldu; bazıları çok geçmeden adliyeden de aynı mutlulukla çıktı. Yine yeni gelinler ufacık şeyler yüzünden en güzel günlerini kendilerine zehir ettiler. Yine memurlar saat 6’yı vurur vurmaz koşarak terk ettiler binaları. Özel sektördekiler yine giydirdi onlara. Fenerbahçe bu sefer son anda kaçırmadı şampiyonluğu çok şükür. Ama bu sefer Avrupa maçlarında hakkımızı yediler sayın okuyucu, hatırlayınca sinirlendim bak. Yeni bir kitaplık edindim, öyle güzel kitaplar aldım ki… Abim ile ikinci kitaplığımızı sipariş ettim. Sınavlarla boğuşurken kendime bir kitap ve bir kahve ile bambaşka bir dünya oluşturdum.
Bir yıl daha geride kaldı. Bu sefer fena yordu ama hakkını yemeyelim. Ne olursa olsun hala hayatta kalabildiğimiz için kendimizi şanslı hissetmeliyiz ama. Bir yine yaşayacağız, şairin de dediği gibi işimiz gücümüz yaşamak olacak. Çünkü ne demişler; umudun ön koşuludur yaşamak. Ama üzgünüm sayın okuyucu; şarkıda da dediği gibi hiç kıyamam dediklerimiz kıyacak bize. İnsanlar yine inanmayacak bize, haksızlık edecekler, sessizlikle karşılayacağız. Her zor anında yanında olmaya çalıştığın insanlar ilk sendelendiğinde senin yakınında bile görünmeyecek. Bazen sen de yapacaksın bunu istemeden de olsa belki de. Ama kuvvetle muhtemel ilk grupta olacaksın sen çoğunlukla. Yine kim bilir kaç bebek benimle aynı ismi paylaşacak. Yine kim bilir kaç kişi bahar gelince gülün dibine hayallerini dikecek de uykusunu heyecanıyla bölecek. Yine kim bilir kaç sokak köpeği çoğu insandan daha sevecen yaklaşacak sana, anlamlı anlamlı bakacak sana. Hayat devam ediyor. Yorucu bir yılı geride bıraktık, koskocaman bir sayfa açma vakti.
Evet, hiç bitmeyecek gibiydi. Ama şaka maka bitiyor işte birkaç saat sonra. Onca yorucu, üzücü şeyin sonunda hiç mi güzel şey olmadı diye düşünüyorum da; aslında listede kolaylıkla uzayabiliyor. Önümüzde kocaman ve tertemiz bir sayfa açma vakti şimdi. Şanslıyız, hayattayız, hala sağlıklıyız. Ne dedik; umudun ön koşuludur yaşamak. Ve yaşamadığımız sürece umut, nefes aldığımız sürece umut hep var olacak.
Şairin de dediği gibi; hayat sunulmuş bir armağandır insana. Şimdi yeni yıldan tek isteğimiz huzurlu bir yaşam. Tek isteğimiz huzurluca yaşamak. Nasıl ve nerede olursak olalım, hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşamak.
Yani işimiz gücümüz yaşamak olacak.
Hoşgeldin 2017, safalar getirdin. Hadi bakalım, sen yaparsın! : )