kat.

Ankara’ya “üzerine bir şey al, akşam gelirken üşürsün” mevsimi çoktan gelmişti bile sayın okuyucu. Şehrin takriben iki yüz-iki yüz elli metre uzunluktaki bir sokağında çok kısa mesafeler kat ederek bambaşka dünyalara tanık olabileceğin köşelerinden birinde, bir bankta otururken etrafı izliyordu Taner. Kendi kendine düşündü; nereye gidiyordu bunca insan? Nereye yetişiyorlardı acaba bunca hızlı adım ile? Ya da sarmaş dolaş yürüyen çiftler bu kadar mı çok seviyorlardı birbirlerini? Peki ya kafasını yerden kaldırmayanlar? Hepsi de kendi gibi kaldırım çizgilerine basmaktan mı korkuyordu? Eskimiş pantolonunun sol cebinden sigarasını çıkaran Taner diğer cebinde ise bir süre önce hediye aldığı çakmağını ararken bir yandan da önünden geçen dertli adamların zihinlerindeki kaçak katları sayıyordu.

Müzik sesleri geliyordu bir yerlerden, kulak kesildi. “Sanırım şu köşedeki cafeden” diye geçirdi içinden. Yıllar önce henüz el değiştirmemişken, yani henüz hiçbir şey böyle değilken, kitabını eline alıp da soğuk Ankara akşamlarını sıcak kahvesiyle ısıtmaya çalıştığı; ancak zaman içinde isteklere (!) karşı koyamayıp da artık içinden nargile fokurtularının, okey taşı şıkırtılarının eksik olmadığı cafeden geliyordu o ezgiler.

“Bu zor günler de elbet geçer bir gün; herkes farkında, herkes nasıl üzgün” diyordu bu sefer; her duruma uygun bir mısraya sahi Sezen Abla. Taner de içinden geçirdi sayın okuyucu; ‘bunca yüzünden dert akan insan sadece kaldırım çizgilerine basmamak için kafalarını yerden kaldırmıyor olamaz; hepsi farkında nasıl üzgün olduklarının’ diye.

Dudağına kondurduğu sigarasını yakacak ateşi hala bulamayan Taner kendi kendine söylendi, anlaşılan yine çekilmez bir adam olmuştu; aksi, lanet…

-“Nerede ulan bu çakmak, küçücük cepte nereye kaybolmuş olabilir ki!”

Sesini hafifçe yükseltip kendi kendine sinir harbi yaşadığında dahi etraftaki kalabalıktan hiç kimse dönüp bakmamıştı bile ona. Gerçekten de nereye yetişiyor ki bunca hızlı adım? Herkes nasıl üzgün olduğunun bu kadar farkındayken nasıl olur da bu kadar hızlı adım bir tutam huzura özlem duymadan sıralanıyor ki?

Tam da bunları düşünürken şöyle derinden derinden esen bir karasal iklim rüzgarı ta içine işledi Taner’in. Keşke gerçekten de üzerime bir şey alsaydım diye düşündü. Hadi üşümenin çaresi vardı da, damarlarında kan yerine akan cam kırıklarının çaresi var mıydı? Her bir an daha da yorduğu kalbinin artık çelimsiz kalan kasları her hareket ettiğinde kan yerine ince cam kesikleri pompalıyordu. Akşam esintisi iyiden iyiye diken diken etti tüylerini.

Sokakta yürüyen yüzlerce insan boyunlarına asılı inşaatlar ile beraber atıyorlardı adımlarını. Bazıları tek katlı, önünde havuzu, bahçesi olan inşaatlar taşırken bazıları ise hiçbir sakininin birbirini tanımadığı, hepsi birbirine benzer tek tipli ama çok katlı hissiz apartmanlar taşıyordu. Dertli adamların ise kaçak katları asılıydı boyunlarında. Planlamadığı, hayal etmediği, yaşaması mümkünken yaşayamadığı bir dolu ‘an’ kaçak katları olarak eklenmişti, boyunlarındaki inşaatlara. Ve bu devirde, serçe parmağını sehpa kenarına vurmaktan daha kötü bir şey varsa o da kaçak yapılaşmaydı.

Ne kadar çok kaçak kat, o kadar yere eğilmiş bir boyun… Boyunlarında dünyaları taşıyanlar daha çok korkuyordu, kaldırım çizgilerine basmaktan. Bir dünyayı sığdırdığı cebinde en lazım olan şeyi, sigarasını yakacak çakmağı hala bulamayan Taner, az önceki sorularının cevabına yaklaştığını hissetti.

İnşaatlarına kaçak kat çıkılan, koca bir dünyayı kendisine yük edinen adamlar su kenarlarına, ağaç gölgelerine daha çok ihtiyaç duyuyorlardı. Cebinden sonunda bulmayı başardığı çakmağını çıkaran Taner, sakince sigarasını yaktı ve derince bir nefes çekti.

“Demek ki bu yüzden kendimi sürekli çok katlı binalar dünyasında bir su kenarında, bir ağaç gölgesinde buluyor, bundan mutlu oluyorum.” diye mırıldandı.

Hem çakmağını hem de sorularının cevabını bulan Taner, sigarasından bir nefes daha çekip kendini akşam kalabalığına bıraktı.


kat

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s