balkon.

Cebinden daha önce hiç görmediği banknotlardan birini çıkarıp kendisine odasına kadar eşlik eden adama uzattı. İçinden içten bir teşekkür etmek geçti ama adam kendinden önce davranıp anlamadığı dilde bir şeyler söyleyip, mutlu bir şekilde uzaklaştı. “Teşekkür etmiş olsa gerek” diye mırıldandı Tamer. Odasına girmeden önce tepede sönük yanan ışığa bir göz attı, hemen ardından da içeriye doğru bir adım. Balkonun kapısı esen rüzgar ile sonuna kadar açıldı.

Otel odası yalnızlığı diye bir gerçek var sayın okuyucu. Tamer, evinden, her zaman ayaklarını uzatıp da televizyon izlediği en sevdiği köşe koltuğundan, loş ışığında sayfalar dolusu bir şeyler yazdığı masa lambasından, çalışma masasının rafında sıkıldıkça aynı sayfaları keyifle okuduğu kitaplarından ve bir dolu şeyden kilometrelerce uzakta olduğunu hatırladı. Koridordaki ayak seslerine, az önce odasına kadar eşlik eden adamın konuştuğuna benzer, o bilmediği dildeki sesler karıştı. Tamer’in bir süre vaktini geçirmek zorunda olduğu bu yeni dünyasında yaptığı tek şey sadece odasının kapısını kapatmak ve az sonra söneceğe benzer tepe lambasının altına öylece düşünmekti.

Tamer eşyalarını tıpkı valizine yerleştirdiği gibi büyük bir özenle küçük dolabına yerleştirdi, ardından da yatağına uzandı. Gözü karşısında, yılların yorgunluğunu taşıdığı her halinden belli olan mobilyanın altına gizlenmiş gibi duran mini bara takıldı. Her otel odasının en azılı belalısı olan mini bar, misafirleri en rahatladığı anlarda vurmalarıyla ünlüdür. Dolabın kapağını açtığında kendisini selamlayan küçük bir çikolata otel odası yalnızlığının temsilcisiydi adeta. Yaşadıklarını düşündü Tamer; yolculuğunun yorgunluğunu, yorgunluğuna yolculuğunu… Yüzüne kondurduğu hafif bir tebessüm ile aklından geçirdi.

-“Bazen kendimi ucuz bir otelin mini barına kaldırıp orada unutulmak istiyorum.”

Evinden, her zaman ayaklarını uzatıp da televizyon izlediği en sevdiği köşe koltuğundan, loş ışığında sayfalar dolusu bir şeyler yazdığı masa lambasından, çalışma masasının rafında sıkıldıkça aynı sayfaları keyifle okuduğu kitaplarından ve bir dolu şeyden kilometrelerce uzakta olsa da yanında getirdiği kahvesinden ve odada unutulduğunu düşündüğü su ısıtıcısından çok da uzakta değildi. Sabaha karşı dahil olduğu bu yeni hayatında yapması gereken en önemli işlerden valiz yerleştirmeyi de hallettiğine göre artık kendisine bir kahve demleyebilirdi. Tamer zihnindeki düşüncelerden suyun fokurtusu ile uyandı.

Penceresinden içeri süzülen günün ilk ve en saf ışığı odasını yavaş yavaş dolduruyordu. Tamer az önce demlediği kahvesiyle sadece iki sandalyenin sığabildiği küçük balkonuna oturdu, yeni güne başlayan yeni şehrini izlemeye koyuldu. Sokağın ucundan gelen akordeon sesi hoşuna gitti, kendisini bilmediği bu şarkıya bıraktı.

İnsan yapacak bir şeyi olmadığında kendisini şarkılara teslim ediyor sayın okuyucu. Bu hayatta kendinizi teslim ettiğiniz hiçbir şarkı sizi esir almaz, özgürlüğünüzden etmez. İşte şimdi de Tamer, özgürlüğünün tadını çıkarıyordu.


balkon.jpg

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s