inşaat.

Dakikalardır ben şu oturduğum koltuğa, koltuğun yıllardır ait olduğu minibüs ise şu yola çakıldık kaldı sayın okuyucu. Herhangi bir tahıl boyu kadar ilerlemeyi başaramadığımız ve geride kalan onca zamanın ömrümden gittiğini düşünmek kalbimi dağlıyor. Gözlerimi azıcık kısıp da önüme odaklandığımda, havanın asfalttan duman çıkaracak sıcak olduğunu fark ediyorum. Gözlerimi ufuk çizgisine doğru birazcık daha kaldırdığımdaysa ilerlemeyi amaçladığımız yolun bir inşaat tarafından kesildiğini…

Vücut fonksiyonlarım artık benimle değil; ya bünyemden ve birbirlerinden habersiz bir şekilde işlev görüyorlar ya da artık üzerilerine düşen görevi yapmaktan çok ama çok uzaklar. Minibüs şoförüyle göz göze geliyoruz bir anda. Birbirinden apayrı iki insan gözleriyle konuşabilirmiş; ne şans ki ben bunu bir minibüs şoförüyle tecrübe ediyorum. Neyse. Hiç tecrübe edememekten iyidir.

Arka sıralardan için için bir miyavlama sesi duyuyorum; hemen ardından ise elindeki kafesin içindeki kediye bağıran kadının sesini. Şu anda tek derdimiz kafesin içindeki kedinin sakin kalmasıymış gibi bağırıyor hayvana lakin hayvanın onu dinleyeceği yok. Dinlemesin de zaten. Ben sırf yolu izleyebilmek için şu şoförün yanındaki koltuğa kurulmuş, bir elimi camdan sarkıtmış halimle dahi bu kadar bunalmışken dinlemesin kimseyi kafesteki şu kedi.

“Bakın hanımefendi” diye geçiriyorum içimden. “Bakın hanımefendi, hayvanlar da bağırır. Bir hayvan bağırdı mı mutlaka söylediği önemli bir şeyler vardır. Belki bir aslan onu yemeye geliyordur. Belki altındaki toprak kayıyordur. Belki de sıcak mı sıcak bir minibüsün içinde ufacık bir kafese hapsolmaktan sıkılmıştır artık. Emin olun ki önemli bir şey vardır eğer bir hayvan bağırıyorsa. Oysaki hanımefendi; ben ömrümde bir insanın önemli bir şey için bağırdığına çok az rastladım.”* Ağzımı açmaya dermanım bile kalmamış sayın okuyucu. Zihnimden az önce bas bas bağıran kadına kuruyorum bu cümleleri. Sanırım o da zihnimden kurduğum bu cümleleri duymuş olacak ki, birdenbire susuyor. Şükürler olsun.

Her gün kullandığım yolun inşaat yüzünden kapalı olması bedenimi mahvetmiş durumda. Oturduğum koltukla artık aramızda çok farklı bir ilişki var. Zihnimin bana oynadığı oyunlar ise durdurak bilmiyor. Düşünüyorum sayın okuyucu; insanın bildiği bir yolun kapalı olması karşısında düşündükleriyle bilmediği bir yolun kapalı olması karşısında düşündükleri aynı mıdır diye*.

Cevabı bulmak için sabredemeden cebimdeki telefona uzanıyor, en çok aradığım numarayı arıyorum. İlk çalışta açıyor telefonun ucundaki. ‘Anne’ diyorum yalnızca; lügattaki tüm sözcükleri dört harfe sığdırıyorum adeta. En iyi anneler anıyor bu tek kelimelik nutukları sayın okuyucu. ‘Hadi gel’ diyor, ‘en sevdiğin çorbayı yaptım’ diye de ekliyor. Hiçbir şey demeden telefonu kapatıyorum.

Tam o sırada yol açılıyor, kedi bağırmayı bırakıyor. Biraz önce göz göze gelip de birbirimize konuşmadan çok şey anlattığımız şoför vitesi bire takıp minibüsü hareket ettiriyor.


inşaat.jpg

 

 

*Kafkaokur’un 27. sayısından güzel mi güzel alıntılar…
Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s