büyük ayı.

Dört mevsimin de hakkını verdiği topraklardan yaşamaktan çok mutluyum sayın okuyucu. Her bir mevsim, özel bir anı -aslında birden fazla anı- içinde barındırıyor. Kış mevsimini düşün mesela. Gece boyu aralıksız yağan karın üzerine ilk izleri bıraktığın o sabahtaki kulakları sağır eden sessizliği.

Ya da ilkbaharda birden bastıran yağmurun toprakla buluştuğu an, daima şişelemeyi hayal ettiğin o mis kokuyu. Sonbahar akşamüstülerine ne demeli? Dallarından ayrılmış, sapsarı yaprakların üzerinde yürürken çıtırtıların ortaya çıkardığı o melodi kulağına geldi mi? Yaz mevsiminin serin sabahlarında, gün doğmaya çok yakınken, yıldızları izlediğin anı da düşünebilirsin. Balkonda kahvenden bir yudum aldıktan sonra üzerindeki hırkaya biraz daha sarılıp da gökyüzündeki büyük ayıyı gördüğün anı mesela.

Her günün de bünyeye iyi gelen büyülü bir vakti var sayın okuyucu. Tıpkı her mevsim gibi, her gün de özel bir an ortaya çıkarmayı başarıyor. Her yeni gün, kendine iyi gelen bir an buluyor kendi içinde. İnsan kah koşturmacadan hoşlanıyor; şehrin merkezinde bir banka oturuyor, sokak boyu tanımadığı, hep bir yerlere yetişmek zorunda, koşturarak gelip geçen insanları izliyor. İnsan kah sessizlikten hoşlanıyor; ağaç yapraklarının kiremit gibi sıralandığı bir yerde, bir sabaha karşı, yüzünü gökyüzüne çevirip de -gördüğü göremediği- milyonlarca yıldızdan şekiller çiziyor.

Gece nasıl bitiyorsa sabah öyle başlamıyor sayın okuyucu. Karanlıktan aydınlığa geçişin, öpüp koklamalık temiz hisleriyle başlıyor insan her sabaha. Geceler nasıl biterse bitsin, sabahlar hep güzel başlıyor. Sabahların sessizliğini delen kuş cıvıltılarını, henüz sokakları egzoz kokuları basmamışken burnuma gelen mis gibi ağaç kokularını ya da çoğunluk hala yatağındayken ekmeğinin peşinde koşmak için adımlarını sıklaştıran emekçinin topuk sesini seviyorum.

Bir de yavaş yavaş ağaran gökyüzünde, hala tüm parlaklıklarıyla asılı kalan yıldızları izlemeyi seviyorum sayın okuyucu. Gözlerimi yukarı dikip de yıldızlardan şekiller çizmeyi, şekiller çizerken kendime dönmeyi seviyorum. Çünkü sınırların tümü yok oluyor kendime döndüğümde. Dünya istediği hızda dönerken, zamansız ve tasasız bir mekanda var oluyorum. Dilersem yalnız kalıyorum; dilersem de en çılgın kalabalıkları yanı başıma topluyorum. Üstüne bir de satırlarımı karalıyorum. Ne de olsa manzarası gökyüzü olanın kalemi mesaiden kurtulmazmış.

Her günün insana iyi gelen büyülü bir vakti var sayın okuyucu. Bu vakit bazen yağmur damlalarının altında ıslandığın bir an; bazen de bir tan vakti yıldızları izleyip de büyük ayıyla buluştuğun an.

Yıldızlara bakmalı insan. Ne de olsa Küçük Prens’in de dediği gibi sevdiğiniz çiçek milyonlarca yıldızdan birinde bile bulunsa yıldızlara bakmak mutluluğumuz için yeterlidir.


büyükayı.jpg

Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s