Bundan 5,5 yıl önce, Hacettepe Üniversitesi İktisat Bölümü’nün çatısı altında düzenlenen bir sempozyumda ülkelerin gelişmişlik düzeyleri ile kültürel faaliyetleri arasındaki ilişkiyi inceleyen bir çalışmayı sunma imkânı elde etmiştim. Çalışmanın sonuçları aslında çok aşina olduğumuz bir atasözünü hatırlatıyordu bize: “Ne kadar ekmek o kadar köfte.” Ülkelerde bireylerin gelir seviyesi ile sinema ya da tiyatro gibi etkinliklere katılım arasında pozitif yönlü bir ilişkinin varlığı da bu haftaki buluşmamızın ismini veriyor: ne kadar ekmek o kadar sanat.
Türkiye İstatistik Kurumunun (TÜİK) hafta başında yayınladığı 2017 yılına ilişkin sinema ve tiyatro istatistiklerine göre ülkemizde 2017 yılında sinema salonlarının sayısında %8,4’lük artış gözlemlenirken söz konusu dönemde tiyatro salonu sayısında ise %8,6’lık artış görüldü. Benzer şekilde, 2016 yılında 55,3 milyon kişi olan sinema seyircisi sayısı 2017 yılı sonu itibarıyla %24 artışla 68,5 milyona yükselirken aynı dönemde tiyatro seyircisi sayısı ise %16,4 artarak 7 milyon sınırını aştı.
ŞEKİL 1: 2002-2017 Döneminde Ülkemizdeki Sinema ve Tiyatro Seyircisi Sayısı (Kaynak: TÜİK)
Sinema ve tiyatro gibi kültürel faaliyetlerde seyirci sayısının artması hiç şüphe yok ki çok sevindirici bir gelişme ancak bundan daha güzel bir şey varsa o da 2017 yılında gerek yerli sinema filmi gerekse de yerli tiyatro eseri sayısında da artış gözlemlenmesi. Öyle ki, 2017 yılında gösterilen yerli film sayısı bir önceki seneye göre %11,6 artarak 25 bin 275 olurken aynı dönemde tiyatro salonlarında oynanan yerli/telif eser sayısı ise bir önceki sezona göre %15,3 artış gösterdi. Önümüzdeki dönemde, hem yerli sinema filmi hem de yerli tiyatro eseri sayısında çok daha yüksek oranlarda artış görmeyi diliyoruz.
Gelelim bu haftaki buluşmamıza ismini veren ve yazının hemen başında da bahsettiğim pozitif ilişkiye. Öngörüldüğü gibi, bireylerin gelir düzeyleri arttığında temel ihtiyaçlarını daha rahat bir şekilde karşılayabilir, gelirlerinin kalan kısmını da Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisinde de bahsettiği gibi estetik ihtiyaçlarını karşılamak için kullanabilirler. 2002 yılından bu yana kişi başına düşen milli gelirimizdeki artışın da bir sonucu olarak sinema ve tiyatro seyirci sayısı da artış göstermiştir. Şüphesiz aralarındaki bir nedensellik çok daha derin ekonometrik analizlere muhtaç ancak genel bir bakışta bu iki husus arasındaki pozitif doğrusal ilişkiden rahatlıkla bahsetmek mümkün. TÜİK’in verileri dikkate alındığında 2002’den bu yana dolar bazında kişi başına gelirimiz 3 katına ulaşırken aynı dönemde sinema seyircisi sayısı 4,4 katına, tiyatro seyircisi sayısı ise 2,7 katına ulaştı.
Yine 2002’den günümüze kadar geçen süre dikkate alındığında, bireylerin kişi başına geliri ile sinema seyircisi sayısı arasında %76, tiyatro seyircisi sayısı arasında ise %77 düzeyinde korelasyondan bahsetmek mümkün.
Önemli bir hususun altını bir kez daha çizmek gerekiyor: kuşkusuz bu korelasyon değerleri değişkenler arasındaki nedenselliği değil doğrusal ilişkiyi gösteriyor. Diğer bir deyişle, 2002’den bu yana gelir düzeyi ile kültürel aktivitelere olan ilgi güçlü bir oranda birlikte hareket ediyor.
ŞEKİL 2: 2002-2017 Döneminde Kişi Başına Gelir ile Sinema Seyircisi Sayısı Arasındaki İlişki (Kaynak: TÜİK)
Her ne kadar bahsi geçen değişkenler arasında birbiriyle uyumlu bir ilişki söz konusu olsa da vatandaşlarımızın günlük zaman kullanımları içerisinde kültürel etkinliklere ayırdıkları zaman hala kısıtlı. Bu bağlamda, kültürel aktivitelere yapılacak devlet ve özel kesim kökenli destekleme politikaları, sadece seyirci sayılarının artmasına değil bunun yanında kültürel aktivitelere olan ilginin yoğunluğunun artmasına da yardımcı olacak unsurlar olarak değerlendirilebilir.
Güzel bir hafta olsun.
Bu yazı 29 Haziran 2018 tarihinde HaberAnkara‘da yayınlanmıştır.