Ülkemizin nüfus yapısında son 50 yılda önemli derecede değişiklikler görüldü. Teknolojinin gelişmesiyle özellikle refah seviyesinde ve sağlık sektöründeki iyileşmeler, tüm dünyada doğuşta beklenen yaşam süresinin geçmiş dönemlere göre daha uzun olmasını beraberinde getirirken bu durum ülkemiz için de geçerli. Ancak bunun yanında ülkemizde uzayan yaşam süresiyle birlikte nüfusumuz da giderek yaşlanmakta.
Öyle ki, TÜİK’in verilerine göre nüfusun yaş yapısının önemli bir göstergesi olan ortanca yaş 2018 yılında 32 olurken bunun 2040’ta 38,5’a, 2060’ta 42,3’e, 2080’de ise 45’e yükselmesi öngörülüyor. Diğer bir deyişle, nüfusumuzu ortadan ikiye ayırdığımızda karşımıza çıkan yaş giderek artıyor; bunun bir sonucu olarak da nüfusumuz giderek yaşlanıyor.
Bu yaşlanmanın bir sebebi hiç şüphe yok ki giderek azalan doğurganlık hızı. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tarafından, 1989 yılında dünya nüfusunun 5 milyar insana ulaştığı tarih olan ve “Dünya Nüfus Günü” olarak kutlanan 11 Temmuz için ülkemiznde doğum ve toplumsal cinsiyet istatistikleri konusunda temel bilgileri sunduğu bültenini bizlerle paylaştı.
Buna göre, ülkemizde bir kadının doğurgan olduğu dönem olan 15-49 yaş grubunda doğurabileceği ortalama çocuk sayısını ifade eden ve nüfus alanındaki çalışmalar için önemli bir gösterge olan toplam doğurganlık hızının dönem içerisinde gerilediğini görüyoruz. 1970’lerin ortasında 4’ün üzerinde olan toplam doğurganlık hızı zaman içerisinde azaldı ve 2018 yılı sonu itibarıyla 1,99 olarak gerçekleşti. 1,99 sayısının başka bir anlamı daha var: bu düzey doğurganlığın nüfusun yenilenme düzeyi olan 2,10’un altında. Bununla birlikte, yukarıda da bir kısmından bahsettiğim nüfus projeksiyonlarına göre bu düşme eğiliminin sürmesi ve ülkemizde toplam doğurganlık hızının 2050 yılında 1,85’e kadar gerileyeceği öngörülüyor.
Şüphesiz toplam doğurganlık hızındaki gerileme sadece bizim ülkemize özgü bir durum değil. 1960’larda dünya genelinde 4,8 olan toplam doğurganlık hızı zaman içerisinde gerilemiş ve günümüzde 2,5 seviyesinde gerçekleşmekte. TÜİK’in bültenindeki verilere göre, toplam doğurganlık hızı gelişmiş ülkelerde 2,3’ten 1,7’ye gerilerken az gelişmiş ülkelerde ise 6,8’den 3,9’a düştü.
Toplam doğurganlık hızı ülkemizin farklı bölgelerinde çok farklı değerler alıyor. Bu konuda ilk sırayı, 4,13 çocuk ile Şanlıurfa alırken bu ili 3,60 çocuk ile Şırnak, 3,26 çocuk ile Ağrı ve 3,23 çocuk ile Muş izledi. 2018 yılında ülkemizde toplam doğurganlık hızının en az olduğu il ise 1,30 çocuk ile Gümüşhane oldu.
TÜİK’in Dünya Nüfus Günü için yayınladığı verilerde ülkemizde anne ölüm oranının ve resmi kız çocuk evliliklerinin azalması sevindirici birer haber olarak karşımıza çıkıyor. 2010 yılında yüz bin canlı doğumda 16,4 olan anne ölüm oranı yıllar içerisinde azalarak 2017 yılı sonu itibarıyla 14,6’ya geriledi. Küçük bir hatırlatma yapmakta fayda var: dünya genelinde anne ölüm oranı yüz bin canlı doğumda 216 düzeyinde. Ülkemiz bu alanda dünyadan olumlu olarak ayrışıyor, sevindirici bir haber. Bir diğer sevindirici haber ise 16-17 yaş grubunda olan kız çocuklarının toplam resmi evlenmeler içerisindeki oranının 2018 yılında %3,8’e gerilemesi. Hiç şüphesiz bu konuda, resmi olmayan evlilikler halen kanayan yaramız. Toplumumuzun bilinç düzeyinin artması ve bu konuda ilave özen göstermesi büyük önem arz ediyor. Öyle ki, resmi rakamlara göre bile Ağrı’da ve Muş’ta her 6 evliliğin 1’ini kız çocuklarının evliliği oluşturuyor.
Güzel bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 10 Temmuz 2019 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.