Dünyamız, ekonomide gelişmiş ülkelerin bir araya gelip de belirledikleri politikaların dünyanın geri kalan kısmı için çok da faydalı olmadığını tecrübe etmeye, ekonomik olarak gelişmiş ülkelerin birbirleriyle yarışırcasına geliştirdikleri adımların kendileri kadar yine yarışın dışında kalanları da yakından etkilemesi sürmeye devam ededursun; gezegenimizin giderek tükendiğini özellikle ülkemizde son zamanlarda sıkça gördüğümüz afetlerden de çok yakından gözlemleyebiliyoruz.
Bundan 10-15 sene önce “iklim değişikliğinin önüne geçilebilir mi?” sorularının yerini yavaş yavaş “iklim değişti, şimdi ne yapmalı?” sorusu almaya başladı. Gelişmenin ve kalkınmanın geri dönüşebilir olanları da dahil olmak üzere kaynakları ilelebet tüketmeyi odağına yerleştiren bir anlayışta gerçekleştirilmesi sürecinin yavaş yavaş sonuna geldiğini, başta ülkemiz olmak üzere dünyanın dört bir tarafından birbirinin ardına gelen afet haberleriyle çok yakından gözlüyoruz. Belki ekonomiyle ilgilenen değerli okuyucularımız için klişe bir cümle olacak ama kaynakların sonuca varmak için gerçekten de etkin olarak değerlendirildiği bir üretim ve kalkınma süreci artık günümüzün en önemli konuları arasında kendine rahatlıkla yer bulabiliyor.
Fosil yakıtların üretim süreçlerinin temelini oluşturduğu kahverengi ekonomilerden, geri dönüştürülebilir kaynakların yoğun olarak kullanıldığı yeşil ekonomilere geçiş süreci ve bunun sonucunda da kalkınmanın sürdürülebilir bir çehreye dönüştürülmesine yönelik geliştirilen politikalar, gerek ülkeler arasındaki çıkar çatışmaları gerekse de doğru adımların atılamaması sebebiyle şimdiye kadar etkin ve sağlıklı bir şekilde hayata geçirilmiş değil. İşte bu yüzden, bütün bu gelişmeler ışığında yeni bir yol haritası belirlemek ve bu yol haritasını bir an önce yürürlüğe sokmak büyük önem arz ediyor.
Üç gündür İsviçre’nin Cenevre kentinde Birleşmiş Milletler çatısı altında düzenlenen “Yeni Bir Küresel Yeşil Anlaşma Çözüm Mü?” başlığıyla gerçekleştirilen bir dizi toplantıya tanıklık etme şansı buldum. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı önderliğinde son zamanlarda hayatımızdaki yerini iyiden iyiye hissettiren çevresel problemlerin farkında olarak kalkınma konusunun yeniden ele alınmasına yönelik olarak yeni bir küresel anlaşma üzerinde çalışıyoruz. Toplantılarda kamu-özel sektör ve akademi iş birliği içerisinde fikirler tartışılıyor; büyürken ve gelişirken aynı zamanda halihazırda geri dönülemez bir sürece girmek üzere olan dünyamızı da yeniden nasıl kazanabiliriz sorusunu cevaplamayı amaçlıyoruz.
Hiç şüphe yok ki üretim ve gelişim bir çıktı ve bu çıktıyı elde edebilmek için süreç içerisine bazı girdileri dahil etmek gerekiyor. Bu noktada unutmamız gereken bir husus ise dünyamızın ve insanlığın sadece bir girdi olarak üretim sürecine dahil etmekten ziyade bu iki önemli unsurun aynı zamanda da bir çıktı olarak değerlendirilmesi gerektiği. Bir çıktıyı elde edebilmekten ziyade o çıktıyı elde ederken gerçekleştirilen sürecin özellikleri de büyük önem arz ediyor. Bunun yanında, dünyamızın tamamının eşdeğer bir şekilde oyuna dahil olduğu küresel bir vizyonun, dünyamızın sürdürülebilir bir kalkınmayı gerçekleştirmenin öncelikli unsurlarından birisi olduğunu devam ediyorum.
İşte bu itibarla, İngilizce “4R” olarak da belirlenen ilkeler çerçevesinde (Yardım, geri kazanım, düzenleme, yeniden dağıtma) Birleşmiş Milletler çatısı altında yeni bir yol haritası ortaya çıkarılıyor. Şimdiye kadar üzerinde bir hayli mesai harcanmış yol haritaları başarıya ulaşmaktan uzak bir görüntü çizse de dünyamızı yeniden kazanmak için süremiz giderek kısalıyor.
Güzel bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 28 Ağustos 2019 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.