Sinemayla arası iyi olan değerli okuyucularımız hatırlayacaktır: Türkçe’ye “Büyük Açık” ismiyle çevrilen “The Big Short” filminde konut sektöründe yanlış bir şeyler olduğunu anlayan bir fon yöneticisi, bir kredi derecelendirme kuruluşunun New York’taki merkezine gider ve batık konut kredilerinden oluşan bir sepete neden en yüksek kredi notunu vermeye devam ettiklerini sorar.
Kredi derecelendirme kuruluşunda çalışan birisi bu soruya önce yanıt vermek istemese de ısrarlar karşısında en sonunda pes ederek müşterilerini ellerinde tutabilmek için bu yönteme başvurduklarını itiraf eder. Nitekim 2007’de ABD’de başlayan ve ardından bütün dünyaya yayılan finansal krizin tetikleyicilerinden birisinin de uluslararası kredi derecelendirme kuruluşlarının verdiği sağlıklı (!) kararlar olduğu düşünülüyor.
Uluslararası kredi derecelendirme alanında “üç büyükler” olarak bilinen ve ülke ekonomileri kadar şirketlere de not veren şirketlerden birisi olan Fitch Ratings, geçtiğimiz günlerde kamuoyuyla paylaştığı Türkiye değerlendirmesinde, ülkemizin kredi notunu teyit ederken görünümü ise “negatiften” “durağana” yükseltti. Fitch’in kredi notunda değişiklik olmasa da atmış olduğu bu olumlu adım tam 7 yıl aradan sonra Türkiye ekonomisine yönelik ilk olumlu değerlendirme olarak da dikkat çekti. Fitch Ratings ayrıca Ekim ayının başında Türkiye ekonomisine ilişkin olarak yapmış olduğu 2019 yılı büyüme beklentisini %-1,1’den %-0,3’e yükseltmişti.
Fitch Ratings tarafından gelen son görünüm ayarlamasının ardından diğer kredi derecelendirme kuruluşlarından da benzer ve aynı yönde gelebilecek adımlar şu anda piyasaların öncelikli beklentileri arasında yer alıyor. Geçmiş döneme kıyasla mevcut dönemde daha dengeli bir ekonomik görünümün ve önümüzdeki döneme ilişkin olarak daha öngörülebilir bir sürecin gözlemlenmesiyle birlikte diğer iki büyük kredi derecelendirme kuruluşu Moody’s ve Standard and Poor’s’un da önümüzdeki günlerde veya haftalarda görünüm tarafında benzer adımları atacağını bekleyebiliriz.
Geride bıraktığımız dönemde kredi derecelendirme kuruluşlarının özellikle Türkiye ekonomisi söz konusu olduğunda taraflı ve çok da gerçeğe dayalı olmayan argümanlarla hareket ettiğini, bunun sonucunda da ülkemizi kredi notunda ve görünümünde ölçüsüz değerlendirmeler yapıldığını gözlemlemiştik. Siyasi saikler vasıtasıyla yapılan değerlendirmeler başta yabancı yatırımcılar olmak üzere piyasa aktörlerini olumsuz yönde etkilemişti.
Geçmişte kıyasla bir miktar güç kaybetmiş olsalar da kredi derecelendirme kuruluşları halen ülke ekonomilerinin ve şirketlerin görünümlerini inceleyerek birtakım değerlendirmeler yapmakta ve söz konusu değerlendirmeler ülkelerin ve şirketlerin borçlanma maliyetlerini, yatırım pozisyonlarını ya da piyasa aktörlerinin söz konusu ülke ve şirketlere olan yaklaşımlarını doğrudan etkilemekte. Bu yüzden, piyasa aktörlerinin yapılan değerlendirmeler ve verilen notlar kadar not verenlerin kendi notlarını da dikkate almalarında fayda var. Öyle ki, aynı notu verdikleri iki ülkenin ekonomik görünümlerinin çok da benzeşmemesi ya da yüksek notlar verilen ülke veya şirketlerin aslında çok da göründüğü gibi olumlu bir seyir izlemediklerinin ortaya çıkışı, söz konusu kredi derecelendirme kuruluşlarının sicillerini bir miktar karartmıştı. Bunun yanında, mevzubahis kredi derecelendirme kuruluşlarına yönelik olarak herhangi bir denetim mekanizmasının da uygulamada olmaması da yapılan değerlendirmelere yönelik olarak ortaya çıkan soru işaretlerini güçlendiriyor.
Güzel bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 6 Kasım 2019 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.