Yaşanan olumsuz durumlar, içinden geçilen zorlu zamanlar kimi zaman insana ‘hiç bitmeyecekmiş’ hissi yaşatır. Karanlığın tam ortasında kaldığınızda bir hayli yıprandığınızı ve bu karanlığın ne zaman aydınlığa erişeceğini kestiremediğinizde de büyük bir umutsuzluğa kapıldığınızı fark edersiniz.

Ancak her fırtına, hasar verse de bir gün sona ermek üzere eser deli deli. Her gecenin bir sabahı olduğunu kıymetli şairlerimizden Sezai Karakoç “Geceye yenilmeyen her insana, ödül olarak bir sabah, bir gündüz ve bir güneş vardır.” sözleriyle anlattığı ve bizim ‘şer’ zannettiğimiz durumların, o fırtınanın içinden çıkabildiğimiz, o güneşin doğuşuna şahitlik edebildiğimiz zamanlarda aslında büyük bir ‘hayır’ olduğunu fark ederiz.

Fazlasıyla şairane bir giriş oldu belki ama yılın başından bu yana her birimizi bir hayli yoran salgın sürecine -en azından bir süreliğine- iyi tarafından bakabilmemiz için elimizde birkaç sebep var. Bilgisayar ve internet kullanımının tüm dünyayla birlikte ülkemizde de yaygınlaşması, günümüz ve geleceğimiz dünyasında işlemlerin artık internet üzerinden gerçekleştirilmeye başlaması sürecinde adeta bir katalizör (mecazen başka şeyleri etkileyerek bir oluşuma yol açan ya da bir olayı, oluşumu hızlandıran şey anlamına geliyor) görevi üstlenen salgın ile birlikte çok daha hızlı bir süreç olarak karşımıza çıkıyor. İnsanlığın evlerine kalmak zorunda olduğu dönemde dahi devam eden faaliyetlerin artık büyük bir çoğunluğunun dijital ortamlarda gerçekleştirilmesi, değişen tüketici alışkanlıklarıyla birlikte bu sürecin salgın ortadan kalktığında dahi devam edeceğinin beklentisi dijitalleşme yolunda adımlarını ürkek atan girişimlerin söz konusu adımları daha güçlü ve hızlı bir şekilde atmasını beraberinde getirdi. Salgın tehlikesi henüz geçmiş değil şüphesiz; ancak şimdiye kadar edindiğimiz derslerin başında kodlama, robotik, yazılım, otomasyon gibi dijitalleşme süreçlerinin artık toplumun her kesimi için adeta bir olmazsa olmaz niteliğine büründüğü geliyor.

Geçtiğimiz günlerde ajanslara düşen bir haber; yapılan araştırmalara göre girişimlerin üçte ikisinin salgınla beraber sektörlerine önemli değişikliklerin hasıl olacağını ve özellikle bu değişimin küçük ölçekli firmalar tarafından daha büyük bir beklentiyle karşılandığını işaret ediyor. Uluslararası Data Kurumu (IDC) araştırmasına göre de dijital teknoloji ve hizmetlere yapılacak olan küresel ölçekteki harcamaların 2020 yılında %10’un üzerinde artması ve bu alanlarda yapılan harcamaların 1,3 trilyon dolara kadar yükseleceği öngörülüyor. Genel bir değerlendirme olarak ifade etmek gerekirse, perakende ticaretten hizmetlere, bilişimden yazılıma; daha önce dijitalleşme entegrasyonu hangi boyutta olursa olsun, faaliyet gösteren tüm sektörlerde değişimin hızlı bir şekilde gerçekleşeceği ve değişim sürecinde dijital çözümler sunmanın üreticinin de tüketicinin de önceliği olacağı üzerinde fikir mutabakatı mevcut.

 Bu noktada, TÜBİSAD (Türkiye Bilişim Sanayicileri Derneği) Başkanı Erman Karaca’nın sözlerine kulak kabartmak istiyorum. Karaca, salgın sürecinde bilgi ve iletişim teknolojilerinde yatırımları bulunan girişimlerin yapmayanlara göre daha az hasar gördüğünü ifade ederken bazı sektörler için ise salgın sürecinin ‘hayır’ olduğunu belirtiyor. Karaca ayrıca dijitalleşme ve dönüşüm alanlarında üç yılda yaşanabilecek bir değişimin üç ay gibi kısa bir sürede hızla atıldığını sözlerine ekliyor.

Salgının bize öğrettiklerinin başında artık dijitalleşmenin toplumun her kesimi için kaçınılmaz olduğu ve önümüzdeki dönemde dijitalleşme konusundaki potansiyellerini en iyi şekilde kullanan girişimlerin büyük fırsatlarla buluşabileceği geliyor. Mühim olan şey yaşanan olumsuzluklardan gerekli tecrübeleri ve dersleri edinip ‘her şeyde bir hayır olduğunu’ idrak edebilmek.

Bu yazı 12 Ağustos 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.