Kafamızda Kentsel Dönüşümler

Yakın geçmişimizde, dostlarımızla bir arada, aynı masada çekinmeden, kendimizi sakınmadan oturabildiğimiz zamanlarda aramızdan birisi ortaya bir cümle atıp da “21. yüzyılda gün gelip de sadece balkonlardan başımızı uzatabileceğimizi, şehrin kalabalık köşelerinin adeta terk edilmiş gibi sessiz kalacağını, ortak kullanım alanlarının giderek en az kullanılan yerler olmaya başlayacağını” söyleseydi sanırım diğerlerimiz bu sözlerin sahibini çok film izlemekle ya da komplo teorilerinin çok fazla etkisi altında kalmakla suçlar, üzerine bir de küçük, tatlı şakalarla kendisinin üzerine giderdik.

Ancak bugün geldiğimiz noktaya baktığımızda sanırım bu sözlerinin sahibinin diğerlerini “bu dünyada olmazın olmaz olduğunu” unutmakla suçlaması gerekebilir.

Her ne kadar ülkemizle birlikte tüm dünyada kademeli normalleşme adımları peşi sıra atılmaya çalışılsa da her yeni gün dünyanın dört bir köşesinden aldığımız haberler Kovid-19 salgınının tam olarak kontrol altına alınmasından biraz uzakta olduğumuza işaret ediyor. Tedbirler ne zamanki biraz gevşetiliyor, bu gevşemenin acısı hızla yükselen vaka (ya da hasta) sayılarıyla çıkıyor. Evlerimizde kalmak zorunda kaldığımız, ait olduğumuz ve hayatı idame ettirdiğimiz şehirlerin köşelerinden uzak kaldığımız günler henüz içinde bulunduğumuz yılın bahar aylarındaydı. Tüm çabamız o günlere tekrar geri dönmemek için…

Salgın süreci her birimize çok farklı şeyler öğretti ve öğretmeye devam ediyor. Bu öğrenme süreci çoğunlukla bireysel bir süreç olarak karşımıza çıksa da aynı zamanda toplum ve insanlık olarak beraberce öğrenmemiz, farkında olmamız gereken şeyler de mevcut. Bunların başında da şehirlerin geleceğinin sürdürülebilir ve etkin bir şekilde tasarlanması, dönüştürülmesi; geleceğin şehirlerinin temellerinin daha bugünlerden atılması gereği. Küresel bir afet olarak nitelendirebileceğimiz salgın süreci, bireylerin sadece fiziksel değil aynı zamanda psikolojik nefes aralarında da eşlik edecek açık alanların, yeni nesil atıkların kontrolünün ve yönetiminin sağlıklı bir şekilde gerçekleştirilmesinin ve sağlam temellere oturtulamayan bir dönüşüm sürecinin tahmin edilenden çok daha fazla olumsuz sonuçları beraberinde getirebileceğinin her daim akıllarda tutulması gereğinin hatırlanması açısından tüm toplumlar için öğretici oldu. “Bir musibet bin nasihatten iyidir” şiarıyla öncelikle kafamızdaki kentsel dönüşümleri sağlıklı ve sürdürülebilir bir şekilde gerçekleştirmek, bundan sonra da hayata geçirmek önemli.

Hiç şüphe yok ki, bu konudaki farkındalığımız arttıkça da başta uluslararası düzeyde olmak üzere ulusal ve yerel istişare ortamları da sürecin sağlıklı bir şekilde yürütülmesi açısından önem arz ediyor. Yarın gerçekleştirilecek ve benim de katılma imkânı bulacağım İsveç’te mukim Lund Üniversitesi ile Uluslararası Endüstriyel ve Çevresel Ekonomi Enstitüsünün (IIIEE) ortaklaşa düzenlediği “2020 Şehirlerin Geleceği Zirvesi”nde sürdürülebilir kentsel dönüşümün akademik, kamu, iş dünyası ve toplumsal vizyonda değerlendirilmesine, kritik noktalarda etkili politika önerileri getirilmesine çalışılacak. Zirveye ve sonuçlarına ilişkin değerlendirmelerimizi yine bu satırlardan siz değerli okuyucularımızla paylaşmaya çalışacağım.

Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…

Bu yazı 7 Ekim 2020 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.


Reklam

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s