Daha önce bu satırlardan defalarca iklim değişikliğinin ve küresel ısınmanın hayatımızın artık orta yerinde kendine yer edinen etkilerinden bahsedip de insanlığın mücadelesi için attığı, atmayı hedeflediği adımları değerlendirme şansı bulduk.
Bu köşeyi takip eden değerli okuyucularımız hatırlayacaklardır, uluslararası anlaşmalar, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Avrupa Konseyi’ndeki görüşmeler, uluslararası kurumların ve şirketlerin yeşil tahvil ihraçları, sürdürülebilir kalkınma projeksiyonları ve politikaları derken küresel ısınma ve iklim değişikliğiyle adeta topyekün bir mücadeleden bahsetmiştik. Ama sıkı durun; Dünya Meteoroloji Örgütü’nün geçtiğimiz günlerde açıkladığı araştırmasının sonuçlarına göre 2020 yılı dünyadaki sera gazı salınım oranının son 10 yıldaki en yüksek seviyeye ulaştığı yıl olarak kayıtlara geçti.
Salgının gölgesinde geçen 2020 yılının ardından Kovid-19 küresel ajandaki yerini hala muhafaza ederken yanına bir de aslında uzun zamandır gündemde olması gerekirken ihmal edilen ancak son zamanlarda hızla artan etkileri sebebiyle “ben de buradayım” diyen küresel ısınma ve iklim değişikliği gündemi eklendi. 1990’lu yıllara döndüğümüzde uzakta bir distopya gibi görünen iklim değişikliği artık hayatımızın tam ortasında yer alan bir gerçek. Her yıl 1,5 trilyon tonu aşkın buzul erirken hava sıcaklıkları her yıl bir önceki yıl kırılan rekoru tazeliyor. Öyle ki, tarih boyunca kaydedilen en sıcak 20 yıl son 22 yıl içinde gerçekleşti. Dünyada bundan 300 yıl önce mevcut olan sulak alanların %85’i günümüzde tamamen yok olurken iklim değişikliği sebebiyle yaşanan olağanüstü meteorolojik olayların sayısı son 30 yılda dörde katlandı.
Dünya böylesine önemli ve acil adımlar atılması gereken olaylarla mücadele ederken başta Avrupa olmak üzere dünyanın dört bir yanından dünyamızı iklim-nötr bir hale getirmek için ortaya koyulan hedefler ve eylem planları insanlığı umutlandırıyor. Hayatın her alanında köklü değişimleri öngören bu adımlarla şekillenecek yeşil dönüşüm süreci, dünyamızı önemli bir değişim aşamasının eşiğinde olduğunun da altını çiziyor. Niyet halis ancak atılan adımlar yeterince etkili ve ivedi değil. Bunu nereden mi öğreniyoruz? Yayımlanan verilerden.
Dünya Meteoroloji Örgütü’nün verilerine göre sera gazları dikkate alındığında atmosferde kalma süresi en uzun gazlardan birisi olan karbondioksit salınımı 2011’den bu yana en yüksek yıllık artışını kaydetti. Veriler bu artışla birlikte Sanayi Devrimi’nden bu yana atmosferdeki karbondioksit salınımının 1,5 katına ulaştığını gösteriyor. Dünya Meteoroloji Örgütü’nden yapılan açıklamaya göre, karbondioksitin atmosferde kalma süresinin uzun olduğu göz önünde bulundurulduğunda salınımların sürmesinin küresel sıcaklığı da hızla artıracağı, salınımların sıfıra düşürülmesinin bile önümüzdeki birkaç on yıllık dönemde iklim üzerinde olumsuz etkilere yol açacağı ifade ediliyor. Yani diğer bir deyişle, bugün salınımları durdursak bile dünyamızı küresel ısınma tehlikesinden bertaraf etmemiz için on yıllarca süreye ihtiyacımız olacak. O halde meşhur soruyu soralım: şimdi değilse ne zaman?
Önümüzdeki Cuma günü hazinemiz Cumhuriyetimizin 98. yaşını kutluyoruz. Tüm değerli okuyucularımızın 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nı gönülden kutluyorum. Yaşasın Cumhuriyet!
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 27 Ekim 2021 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayınlanmıştır.
