Sorun da Çözüm de Küresel

Geçtiğimiz yüzyılın son çeyreğinde uluslararası politika metinlerinde kendisini göstermeye başlasa da kendisini derinden hissettirmesi bu yüzyılın ilk çeyreğine rastlayan küresel iklim değişikliği artık tüm dünyanın ortak bir sorunu haline geldi.

O çok meşhur kelebek etkisi teorisini hatırlayalım, artık dünyanın bir yerinde bir kelebek kanat çırptığında diğer köşesinde fırtına kopuyor. Bir köşedeki orman yangınları sera gazı etkisiyle dünyanın diğer kısımlarını etkiliyor. Sıcaklığın artmasıyla beraber buzullar hızla eriyor, buzullar eridikçe deniz seviyesi yükseliyor. Yaşam alanları su altında kalma riskiyle karşı karşıya kalan insanlar göçe mecbur kalarak yerlerinde yurtlarına veda ediyor. Yani değerli okuyucularımız, iklim krizi çoktan tüm insanlığın ortak sorunu haline geldi bile.

Daha önce ülkelerin 2050’ye kadar ulaşmayı hedeflediklerini ilettikleri net sıfır emisyon taahhüdü, küresel ekonominin %50’si düzeyinde temsil edilirken 2021 yılının Kasım ayında Glasgow’da düzenlenen COP26 26. BM İklim Değişikliği Konferansı’nda bu oran %90’a kadar çıktı. Hiç şüphe yok ki, öncesinde “acaba dağ fare mi doğurur” diye hayıflanarak beklediğimiz zirvenin ülkelerin bu denli yüksek bir temsil oranıyla net sıfır emisyon taahhüdünü vermiş olmaları önemli bir gelişme. Ancak yapılan bilimsel araştırmalar bizi çarpıcı bir gerçekle daha baş başa bırakıyor. Ülkeler 2050’ye kadar vermiş oldukları net sıfır emisyon taahhüdünü gerçekleştirseler dahi bu yüzyılın sonuna kadar aslında hedeflenen “Sanayi Devrimi’nden bu yana gerçekleşen yeryüzündeki ısınmayı 1,5 derecede sınırlı tutma” amacının uzağında kalıyoruz. Ülkeler zirvede vermiş oldukları sözü yerine getirseler dahi yüzyılın sonuna kadar yeryüzünün ısınması 2 dereceye yaklaşacak gibi duruyor. Kötümser senaryolar ise 3,5-4 dereceleri konuşmamızı gerektiriyor.

2019 yılında ortaya çıktığı için Kovid-19 ismini alan ama takvimler 2022 yılını gösterse de hala zaman zaman yükselen kaygılar sebebiyle hala küresel gündemdeki ilk sırayı alan koronavirüs salgını iklim ve çevre için bir şans olarak nitelendirilebilirdi. Öyle ki, ülkelerin kapanma dönemlerindeki emisyonlarına baktığımızda hava kirliliğiyle mücadele eden birçok şehirde dahi çevrenin kendine geldiğini görmüştük. Ama kademeli normalleşme adımlarının bir bir hayata geçirilmesiyle birlikte birikmiş üretimin de karşılanması için üretimin çarklarının hızla dönmeye başlaması, insanlığın bir kez daha karşılaştığı musibetlerden ders alamadığını gösterdi.

Bununla birlikte, yine Kovid-19 salgınıyla birlikte üzerine yeniden değerlendirme ihtiyacı duyduğumuz ve derin bir yara alan küresel tedarik zincirlerinin yerini daha yerelleştirilmiş tedarik zincirlerinin alması önümüzdeki dönemde iklim açısından olumlu gelişmelerden olacak. Ülkelerin olabildiğince kendi kaynaklarıyla ve daha sürdürülebilir bir şekilde hayatlarını idame ettirme çabası, gezegenimizin sahip olduğu kaynakları aynı sürdürülebilir vizyonla tüketmemizi beraberinde getirecektir. Ancak burada önemli bir husus yukarıda da söylediğim gibi, yaşadıklarımızdan ne kadar ders alacağımız ve bu aldığımız dersleri hayatımıza ne kadar aksettireceğimiz büyük önem taşıyor.

Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…

Bu yazı 23 Şubat 2022 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.


Reklam

One comment

  1. Üretimsizlikten ve gelecek ile ilgili planlar kuramayan bir hükümet yüzünden şimdi nsanlar bu haldeler, hiper enflasyon dışa bağımlılığın acı bir göstergesidir.

    Beğen

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s