Özellikle son dönemde küresel çapta jeopolitik gerginlikler ve ekonomik dalgalanmalar iklim değişikliği ve küresel ısınma sorunlarının bir aşama geride kalmasına sebep olsa da aslında sadece bugünün değil yarının da en temel sorunlarından olan bu konulardaki gelişmeleri her daim yakından takip ediyor olmalıyız. Öyle ki, geçtiğimiz yılın Kasım ayında, dünya ekonomisinin %90’ını oluşturan ülkelerin bir araya gelerek altına imza attıkları, yeryüzünün ısınmasının Sanayi Devrimi’nden bu yana 1,5 derecede sınırlı kalması için çalışma konusundaki gönülsüzlüğü gidişatın 2050’ye kadarki süreçte söz konusu ısınmanın 1,5 derecenin bir hayli üzerine çıkacağına sebep oluyor. Dolayısıyla dünyada olup biten bir yana dursun, iklim değişikliği ve küresel ısınma her daim ajandamızın baş köşesinde durmak zorunda.
İskoçya’nın Glasgow şehrinde düzenlenen zirvede, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler hemfikir bir şekilde iklim değişikliğiyle mücadelede yeryüzünün ısınmasının 1,5 derece sınırının altında tutulması yönünde anlaşmaya varmış olsalar da aradan geçen zaman içerisinde gösterdikleri performans bu konuda çok da istekli olmadıklarının bir göstergesi. Hiç şüphe yok ki, yeşil dönüşüm olarak adlandırdığımız süreç sadece temel bir insan hakkı olan temiz çevrede yaşama hakkının muhafazasını değil aynı zamanda başta ekonomi olmak üzere birçok alanda köklü bir değişikliği içeriyor. Ülkelerin yeşil dönüşüm sürecini hayata geçirme aşamasında ortaya koydukları yol haritalarının yanında aynı zamanda uluslararası kuruluşlar da daha geniş kapsamlı eylem planlarıyla -şimdilik- sahip olduğumuz tek gezegen olan dünyamızın gelecek nesillere daha yaşanılabilir kılınmasını amaçlıyor.
Bu eylem planlarının başında da Avrupa Birliğinin ortaya koyduğu Avrupa Yeşil Mutabakatı geliyor. Ülkemizin ihracatının yarısını gerçekleştirdiği, Gümrük Birliği ile beraber sahip olduğu ticari ilişkiler tecrübesinin verdiği avantajlarla ülkemiz yeşil dönüşüm sürecini etkin bir şekilde hayata geçirdiği takdirde önüne gelen fırsatları avantaja çevirme konusunda bir hayli şanslı olabilir. Hiç şüphe yok ki, bir bütünün içerisindeki iyiler ve kötüler gibi bu sürecin de ülkemiz için dezavantaj içeren kısımları da var. Başta sınırda karbon düzenleme mekanizması olmak üzere yeşil dönüşüme ayak uyduramadığımız takdirde karşı karşıya kalacağımız tehditler de önümüzdeki dönemde en büyük ticaret pazarımız olan Avrupa Birliği’ndeki rekabetçiliğimizi kaybetmemize sebep olabilir.
Bu alanda güncel gelişmeler sürece yönelik iyimserliğimizi korumamızı sağlıyor. Geçtiğimiz günlerde Ankara’da temaslarda bulunan Avrupa Birliği Komisyonu Kıdemli Başkan Yardımcısı Türkiye ile 1,5 derece hedefi doğrultusunda beraber çalıştıklarını ve yeşil dönüşüm sürecinin yakın ortakları olduklarını ifade etti. Şu bir gerçek ki, oyunun baştan yazılacağı yeşil dönüşüm süreciyle birlikte ortaya çıkacak fırsatların avantaja dönüştürülmesi hem Türkiye hem de Avrupa Birliği için olmazsa olmazlar arasında yer alıyor. Bu yüzden iki taraf arasında kurulacak köprülerin renginin yeşil olacağı da aşikar.
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 11 Mayıs 2022 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
