Hatırı sayılır bir süredir bu köşeden yeşil dönüşüm ve sürdürülebilir kalkınma dinamikleriyle ilgili değerlendirmelerimi sizinle paylaşmaya çalışıyorum. Kovid-19 öncesinde esen rüzgar, dünyanın hızlı bir şekilde yeşil dönüşüme ayak uydurarak başta enerjide olmak üzere sanayide, ticarette, ulaşımda ve daha birçok alanda eskiyi bırakıp yeni bir sayfayı köklü bir değişimle açacağına işaret ediyordu. Klişe olacak ama Kovid-19 tüm ezberleri bozdu.
Önce, bir süredir yüzyıllar önce olduğu gibi Adam Smith’in görünmez elini anımsatırcasına tüm sorunları çözeceğine inanılan sihirli bir güç gibi görülen küresel tedarik zincirlerinin aslında o kadar da mükemmel olmadığı anlaşıldı. Sonrasında ülkelerin küreselleşmenin tadını bırakıp da daha fazla yerelleşmeye yönelmesi üretimde ve enerjide geleneksel anlayışın yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini beraberinde getirdi. Pastanın üzerindeki çilek gibi Ukrayna-Rusya arasında bir türlü sonuca ulaşamayan, ulaşamadıkça tüm dünyadaki belirsizliği artıran savaş, oyunun baştan yazılmasını zorunlu kıldı. Şimdi dünya, ne yapacağını az çok bilen ancak bunu nasıl yapacağına bir türlü karar veremeyen bir halde…
Şu sıralarda Mısır’ın Şarm-el Şeyh kentinde Birleşmiş Milletler ev sahipliğinde düzenlenen İklim Değişikliği Konferansı, bilinen adıyla COP27, dünya liderlerinin, çevre ve iklim alanında çalışmalarını sürdüren politika yapıcıların, aktivistlerin ve sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin bir araya geldii, yılın tamamında düzenlenen en kapsamlı organizasyonlardan birisi olarak şu günlerde son günlerine yaklaşıyor. Büyük bir umut ile geçtiğimiz yıl düzenlenen COP26, küresel ekonominin %90’ını oluşturan ülkelerin bir araya gelerek net sıfır emisyon hedeflerini ortaya koyduğu bir organizasyon olarak geride kalırken bu organizasyonun düzenlendiği 2021 yılı aynı zamanda atmosferdeki sera gazı salınımının tarihi rekorunu kırdığı bir dönem olarak geride kaldı. Dolayısıyla taahhütlerin aksiyona ulaşmadığı bir yılın ardından 2022 yılında düzenlenen İklim Değişikliği Konferansı, yeni taahhütlerden ziyade sonuca ulaşacak ve etkili adımların hayata geçirilmesi gereken bir organizasyon olmalı. Çünkü insanlık, son dönemde daha yoğun bir şekilde olmak üzere çevre ve iklim ile amansız bir savaş içerisinde ve maalesef bu savaşı kazanırsa aslında kaybedenin ta kendisi olacak.
Peki ne yapmalı? Aslında bu soruyu sormadan önce şunu ifade etmek gerekiyor. Ne yapılması gerekiyorsa bir an önce yapılmalı. Çünkü insanlık, iklim değişikliği ve küresel ısınmayla mücadele etmediği her bir saniye bir olimpik havuz büyüklüğünde buzulu, hektarlarca ormanlık alanı ve yüzlerce hayvan ve bitki türünü kaybediyor. COP27’de öne çıkan bir unsur olan Kayıp ve Zarar Mekanizması, çevrenin tahrip edilmesine sebep olan zararın sorumlularının tespiti ve söz konusu zararın sorumlularca tazmin edilmesini önceliyor. Dolayısıyla uzun yıllarca büyüme ihtirasıyla çevreyi tahrip eden gelişmiş ekonomilerin iklim değişikliğiyle mücadelede ne kadar samimi ve kararlı olduklarını bu organizasyon sonrasında yeniden değerlendirme imkânı bulacağız. Ve bütün bu değerlendirmelerin sonucunda şunu göreceğiz: bakalım kazanan kim olacak?
Güzel ve sağlıklı bir hafta geçirmeniz ümidiyle…
Bu yazı 16 Kasım 2022 tarihinde Ticari Hayat Gazetesi‘nde yayımlanmıştır.
